İki toplumluluk
Şu talihsizliğimize bakınız. Bakınız ve lütfen ibret alınız. Sanki hiç tarih okumadık?
Sanki Osmanlı İmparatorluğunu tepemize yıkanları hiç tanımadık.
Sanki yüzden fazla devlet kurup sonra da bunların nasıl ve hangi eksik politikalar sebebiyle yıkıldığını hiç duymadık, okumadık.
Öyle olmalı ki yine aynı noktadayız.
Türkiye Cumhuriyeti tasfiye politikalarının adı “Kürt açılımı’dır.”
Neden?
Şundan!
Öncelikle mesele birleştirici değil ayırıcıdır. “Kürt açılımı” demek etnik kimlik üzerinden siyaset demektir. Meseleyi etnistite üzerine kurunca nerede birleşeceksiniz?
Ortak paydanız ne olacak?
Diyeceksiniz ki Türkiye Cumhuriyeti kurulurken bu yapılmadı mı?
Yapılmadı.
Çünkü Türkiye Cumhuriyetinde Türk kavramı bir etnistite olmaktan çok, tarihsel yol arkadaşlığı, ortak kader birliği bağlamında, içine tüm Türkiye halkını alan toplumsal bir kimlik olarak değerlendirildi.
Siz bu kader, tasa ve tarih birliğinden doğan bütünleşmeyi kurucu esas toplumun adından hareketle, Türk etnistite olarak algılar ve buradan karşıt bir “Kürtçülük” çıkarırsanız elbette durum değişir.
Hepsi bu mu?
Değil elbette.
Sözde “Kürt açılımı” denilen şey işte tam da bu sebeple Türk varlığına yöneliktir. Dağlardan taşlardan Türk adını silerek Kürt açılımı yapmaya kalktığınızda aslında ne demiş oluyorsunuz?
“Ey Türk, senin işin buraya kadar. Boşuna devlet kurdum, kurucu esas toplum oldum sanma. Sen artık adı dağlara yazılamayacak kadar önemsizsin.”
Esas kurucu toplumu reddederek yeni bir toplum kurma projesinin ipuçlarını Abant Platformu veriyor.
“Kürt açılımını” sağlayabilmek için Abant Platformcularının en mühim önerisi belli.
Anayasayı değiştir!
Ne yapalım değiştirelim de?
Atatürk’ün yanına bir de Abdullah Öcalan resmi mi asalım? Öyle ya bilinen tarihte ilk defa “Kürt etnistiteye” Türk devletinin ikinci kurucu halkı olma başarısını o kazandırdı. Bu durumda başta hükümetimiz olmak üzere özgürlükçü ve bilmem kaçıncı cumhuriyetçiler “yer açın” deme hakkına sahip olacaklardır.
Demek ki meydanlara ikinci heykel geliyor. En azından Anadolu’nun bir kısmında bunun böyle olması mümkün.
Bu sayede Türkiye’yi getirdikleri noktada bir kısım cemaat önderlerimiz, hükümet partisi yandaşları ve elbette büyük ve etkin gazete yazarları, bölgesel ziyaretlerde “gerilla şehitliğini” ziyaret edip taziye defterine güzel sözler yazarak, orada bulunan Apo heykeli önünde saygı duruşunda bulunabilecekler. Demokratikleşmiş toplumda bunun ne sakıncası var?
İki toplumlu olduğumuza göre Türkiye’nin Doğu taraflarında “kahraman ve şehit gerilla” , Batı taraflarında şu ana kadar terör sebebiyle kolunu bacağını kaybetmiş, yurdu yuvası dağılmış ve dahası kamu düzenini ve toplumu korumak adına yasal görevini yerine getirirken şehit olan Mehmetçikleri anacağız demektir.
İki dilli, iki toplumlu Türkiye’nin iki farklı resmi tarihinin olması bir zorunluluk olmaz mı?
Hatta iki din bile mümkün. Eğer halen daha terörist başının Papaya yazdığı çağrı geçerli ise, neden olmasın.
E, adamlar boşuna Kandil Dağını mesken tutmadılar. Hatırlayın lütfen nasıl başladı süreç?
“Kandiliniz mübarek olsun!”