İki büyük savaş, iki esir

Türkler, iki büyük savaşta bir imparatoru ve bir işgalci komutanı esir aldılar.

İki savaşın “derin” manası var. Nedir o derin mana: Birincisi Anadolu’ya kök salmanın başlangıcı, ikincisi Anadolu’dan sökülüp atılmaya dirençtir.

Tarih: 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi. Bizans İmparatoru Romanos Diogenes esir alınıyor.

Tarih: 30 Ağustos 1922. Başkomutanlık Meydan Muharebesi.

26 Ağustos 1071’de esir alınan Bizans Kralı’na yapılan muamele, 30 Ağustos’ta esir alınan Yunan komutana yapılan muamele... Her iki esir de ağırlanıyorlar.

İki zafer üzerinde de durmayacağım. İki savaşta, iki esire yapılan muameleyi karşılaştıracağız.

Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu’yu “vatan” yapan Alparslan’ı ne kadar tanıyordu? Ondan hiç bahsetti mi? Bilmiyoruz. Onun zamanında kaynak hemen hiç yoktu, diyebiliriz.

20. yüzyılın ilk çeyreğinde 1908’den itibaren çıkan periyodik yayınların belli başlılarında Selçuklular’dan bahsedilip bahsedilmediğine baktığımı dün yazmıştım.

1071’le 1922 yılı arasında 651 yıl var. Türk liderlerin yendikleri düşmanların komutanlara tavrı birebir aynı.

***

Malazgirt Savaşı, öğle vaktinden geceye kadar devam ediyor. Kuşatılan ordunun büyük bir kısmı kılıçtan geçiriliyor. Çok sayıda general esir alınıyor. Askerlerden azı kaçarak canlarını kurtarabiliyor.

İmparatorun çadırı, tahtı, hazinesi, impa­ratorluk tacının bazı değerli taşları, çok değerli bir inci, çeşitli silâh ve savaş âletleri Selçuklu askerlerinin eline geçiyor.

Bizans İmparatoru Diogenes at üstünde kılıcıyla çarpışmalara katılıyor. Elinden yaralanıyor. Atı da bir okla vurulup ye­re yıkılıyor.

Yaya kalan Diogenes yaralı bir hâlde, akşam karanlığından istifade bir yere çekiliyor. Bir Selçuklu askeri altın tolgalı ve yine altınla örülmüş bir zırhı bulunan bu adamın değerli bir kimse olduğunu düşünüyor, öldürmüyor. Ellerini bağla­yıp kendi çadırına getiriyor. Sonra esir, Sultan Alparslan'ın karargâhına götürülüyor. Daha önce esir alınan Bizans generalleri, askerleri onu görür görmez ayaklarına kapanınca, Bizans imparatoru Romanos Diogenes olduğu kesinleşiyor.

İslâm, Bizans, Ermeni ve Süryani kaynaklarının özel­likle belirttiklerine göre, Alparslan, imparatora, bir savaş tutsağı de­ğil, bir konuk hükümdar muamelesinde bulunuyor. Onun için çadır kurduruyor, emrine hizmetkârlar veriyor.

Alparslan, huzuruna getirildiğinde Diogenes’e: “Eğer zaferi sen kazansaydın ve beni böyle esir alsaydın ne yapardın?” diye soruyor. Diogenes: “Fena şeyler." karşılığını veriyor.

Sonunda altı maddelik barış antlaşması yapılıyor. Alparslan, Diogenes’i memleketine gönderiyor. Gönderirken kucaklaşıp vedalaşıyorlar.

Romanos Diogenes, kendi ülkesinde tahtına oturamıyor. Gözlerine mil çekilerek hapse atılıyor. Bu acıklı durumunu, o sıralarda İsfahan'da bulunan Sultan Alparslan’a bir mektupla bildiriyor.

Diogenes sonra Kınalı Ada’ya getiriliyor. Burada acı çekerek ölüyor. (Selçuklu Tarihi kitabımızdan özetledik.)

***

Mustafa Kemal’in Anadolu’yu işgal eden ve Yunanlıların komutanlarından General Trikopis’e yaptıklarına bakalım.

1. Yunan Kolordusu Komutanı General Trikopis Afyonkarahisar’dan çekilmek zorunda kalıyor. Maksadı Dumlupınar’da olduğunu düşündüğü General Franko kuvvetleriyle birleşerek burada yeni bir savunma hattı kurmak.

Türk ordusu Dumlupınar’da Aslıhanlar bölgesinde Yunan kuvvetlerini kuşatınca Trikopis, beraberindeki kuvvetle Kızıltaş vadisi üzerinden dağlık ve ormanlık alana girerek kurtulmak istiyor. Hedefi Franko ile Uşak’ta buluşmaktı. 1 Eylül’de Uşak, Türk kuvvetlerinin eline geçiyor. Bu defa Aşağı Karacahisar köyünün güneyinde bir tepeye yerleşerek burada savunma tertibatı alıyor. Fakat askerler Türklerle savaşmak istemiyorlar. Trikopis bunun üzerine bu hususu açıklayan bir metin hazırlatarak subaylardan imza alıyor ve teslim olmaya karar veriyor. Teslim olacağı kişinin tümen komutanı rütbesinde olmasını özellikle istiyor. 2 Eylül 1922 günü saat 18.15 civarında Türk ordusuna teslim oluyor.

Trikopis “Teslim olmayı şahsi hayatım için değil, müdafaa kudretini tamamen kaybetmiş ordu bakiyesini mahvolmaktan kurtarmak için kabul ettim.” demiştir.

Trikopis esir alındığında çok nazik davranılmış ve Trikopis de daha sonra “Bu misafirperverliği ve asaleti asla unutamam.” demiştir.

Trikopis ve diğer esir alınan komutanlar Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıkarılırlar. Mustafa Kemal, Trikopis’e düzgün ve anlaşılır bir Fransızca ve cana yakın bir ses tonuyla ilk önce rahat edip etmediklerini sorar. Ardından yaverine sigara ikram etmesi için işaret verir. Daha sonra çay mı, kahve mi arzu ettiklerini sorar. Komutanlar ikram edilen sigaraları, kahveleri misafirlik havası içerisinde içerler.

“Sohbet” sırasında Trikopis:“Beni yaverlerim dahi bırakarak yanımdan kaçtılar. Ben intihar etmeliydim.” deyince Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya döner, “Kumandanlar yorgundur. Kendilerinin istirahatlerini temin buyurunuz.” der.

Trikopis, sonra Kırşehir ve Kayseri-Talas’ta esir tutuluyor. Esir olmakla beraber her türlü kolaylık sağlanıyor. Trikopis, Lozan Antlaşması’nın ardından Esir Mübadelesi Sözleşmesi gereğince Yunanistan’a dönüyor.

Trikopis, Türklerden iyi muamele gördüğünü hatıralarında yazmıştır. (Prof. Dr. Sadık Sarısaman, “Yunan Başkomutanı Trikopis’in Esareti Üzerine”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 100. Yılında Kocatepe-Büyük Taarruz Özel Sayısı, C. 24, Kasım 2022)

Yazarın Diğer Yazıları