Hz. Peygamber ilk ulus devletin öncüsüdür
Hz. Peygamber, ilk ulus devleti kuran kimsedir. Şaşırdınız değil mi? Bir dinin peygamberi, hele hele İslam dininin peygamberi nasıl olur da ulus devlet kurar? Öyle ya?.. Olsa olsa ümmet devleti kurmuştur, değil mi? Tamam, işte ikisi iç içe geçmiş, içi Müslüman topluluklardan oluşan bütünlüklü bir toplum meydana getirmiştir. Bunun adına ulus denir.
Burada topluluk ve toplum kavramlarına dikkatinizi çekerim. İkisi birbirinin aynı değildir. Toplum, aralarında ortak ilişkiler bulunan kurumlaşmış yapının oluşturduğu insan kümesini anlatırken, topluluk, daha çok küçük grup ilişkisine dayalı insanları anlatıyor.
Hatırlayın dönemi...
Mekke ve Medine coğrafyasına bakalım. Kabileler halinde yaşayan Arap toplulukları, çöle yayılmış insanlar. Ne bir devlet olmuşlar ne de bir toplum. Kümeler halinde yaşıyorlar. Her küme/kabile kendi başına buyruk, güçlü olanlar söz sahibi, zayıf olanlar güçlülere bağlanmak zorunda kalmış.
Mekke denilen bir merkezde Kureyş denilen soylu bir kabilenin önderliğinde, çeşitli kabilelerin ileri gelenlerinin oluşturduğu bir çeşit konsey, devletimsi bir yapıyı yürütüyor. Kâbe, bu sistemin önemli bir figürü durumunda. Ortak hukuk yok. Ortak siyasi yapı yok. Ortak ekonomi, bütçe, bayrak alamet yok...
Din, Hz. İbrahim’in izlerini taşımakla birlikte, çoğu kere sapkın inançlarla anlam değiştirmiş. Farklı inançtan insanlar da var. Hıristiyanlar, Museviler vs..
Birey, kabilesiyle anlam kazanıyor. Tek başınaysan, hiçbir kıymetin yok. Birisi seni öldürse, yok yere ölür gidersin. İlla bir kabilen olması şart. Yoksa sahipsiz kalıyorsun. Kişi olarak suç işlersen kabilen seni yargılıyor. Başka kabile sana saldırırsa, bedelinin senin kabilenle savaşmak olduğunu biliyor.
İşte bu kabileler karmaşasının içine İslam doğuyor.
Özellikle Medine’de yayıldıkça birçok kabile Müslümanlığı kabul ediyor. Bazen çeşitli kabileler içinden birey olarak kimseler de Müslüman oluyorlar. Mekke ve Medine gibi Arap coğrafyasında her bir Müslüman’ın temel sorununu çözmek, hak ve ihtiyaçlarını karşılayıp cevap vermek ve tümünü bir bütün halinde bir araya getirmek için zamanla devletleşme/uluslaşma/topluluktan topluma dönüşme ihtiyaç haline geliyor. Çünkü bir taraftan da kurulu düzenin sahipleriyle savaş sürmektedir.
Hz. Peygamber, Medine Sözleşmesi yaparak, Yahudi ve Hıristiyanlarla bir anlaşma yapıyor. Anlaşmaya göre Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar kendi hukuklarına göre yönetilecekler, ancak dış tehlike belirdiğinde coğrafyayı ortak savunacaklardır.
Aslında Hz.Peygamberin oluşturduğu bu yapı, bugün anladığımız anlamda bir devlet değildir. Müslüman kimselerin bir araya getirildikten sonra toplulaştırılıp yeni bir kabileye dönüştürülmesi gibi bir şeydir.
İşte bu toplulukların, sosyalleştirilerek değiştirilip, dönüştürüldükten sonra yeni bir topluma dönüştürülmesi ulus devlet dediğimiz modern dönemlerin öncülü sayılır.
Hz. Peygamberin farklı kabilelerdeki kimseleri Müslüman topluma dönüştürerek bir yönetim biçimi altında toplaması, ileride devlet nedir bilmeyen Arapların devlet kurmayı öğrenmesi anlamına geliyor. Bu yönüyle modern devletin de öncülüdür.
Hz. Peygamberin siyasal faaliyetiyle;
a-Farklı kabilelerden kimseler bir araya gelip yeni topluma katıldı.
b-Topluluklar (kabileler) topluma dönüştü.
c-Yeni toplumun oluşmasıyla Müslüman yurttaş kimliği oluştu.
d-Homojen bir toplumsallık öne çıktı.
e-Öteki olanlar (Hıristiyan ve Yahudiler) siyasi kararların dışında tutuldu ve Müslümanlarla olan ilişkileri inançlarla sınırlandırıldı.
f-Bu yeni ulusun yurttaşlık kimliği Müslüman olsa da etnik kimliği, Araplardan meydana gelmiş oldu.
g-Müslüman yurttaş kimliği kazanan her bir kimseye etnik kimliği, düşman olarak gösterilmedi. Ancak kabilecilik kabul görmedi.
Ulus devlet düşmanlarına önemle duyurulur...