Hükümetin demokrasi sicili bozuk
Allah Allah.. N’oldu bunlara? Başına taş düştü herhalde. Anayasa Mahkemesi Başkanımız demiş ki: “Dayatmalar demokratik hukuk devletinin sicilini bozar.”
Bozmadı mı? Çoktan bozdu.
Sadece içki yasağı değil mesele. O bir kesime yönelik zorlamadan ibaret. Asıl olan iktidar gücünün nasıl kullanıldığıdır. Siyasal, sosyal, kültürel ve parti dışından olanlara karşı yapılan ayrımcı siyasettir.
Milletvekillerinin tutukluluğudur mesela.
Devam edelim başkanı dinlemeye.
“Kamu gücünü kullananların hak ihlaline sebep olması kabul edilemez. Başkalarının haklarına sahip çıkmak erdemdir.”
Doğru. Gerçekten erdemdir. Biz de onu arıyoruz.
Burada “kamu gücü” sözü geçiyor. Bu söz her şeyden çok daha önemlidir.
Söyler misiniz lütfen; biz hukuk devletini neden çok seviyoruz da padişahlığı sevmiyoruz? Padişahların şahsından dolayı değil elbet.
İşte bu “kamu gücü” meselesinden.
İktidar, yasaların kendine verdiği gücü, dayandığı seçmen çoğunluğunun gücüne aktarır, sonra buna bir de dini eklemleme yaparsa, bunun adına tam anlamıyla padişahlık derler. Çünkü öyle bir otorite doğmuştur ki hem seçmen tabanı var, hem dinî içeriğe sahip ve hem de iktidarın kanunlardan aldığı yetkiyle bütünleşmiştir. Böyle bir gücün hikmetinden sual olunmaz.
Allah göstermesin. Küçük aykırı bir söz söylesen, dindarlar homurdanmaya başlar, maazallah dinsiz ilan ediliverirsin. İktidarın aldığı kararların azıcık hatasını söylemek istesen, iktidarı destekleyen kalabalıklar homurdanır. Yanlış bal gibi ortada dursa ve sen “olmaz böyle şey” diyecek olsan, bu sefer iktidar meclis çoğunluğunu ve yürütme gücünü kullanır seni susturur. Bu arada yüz bin kere haklı dahi olsan, kesinlikle haksız çıkarsın. Üstelik derdini de kimseye anlatamazsın.
Sistemin otoriterleşmesi, güçlerin tek elde toplanmasıyla doğru orantılıdır.
Demokrasiyi, salt özgürlükler verdiği için sevmiyoruz. Beraberinde hukuk devleti formunu getirdiği için seviyoruz. Yasal dayanağı olmayan verili özgürlükler saman alevi gibidir. Biri gelir anında söndürür. Ama özgürlükleri hukuk verir ve vermesi gerekeni de denetleyecek bir mekanizma kurarsa işte o zaman güvence altına alınmış olur. Böyle bir düzenin adına demokratik hukuk devleti diyoruz.
Bize onurlu bir yaşam sunduğu ve bir hukuk düzeni yaratarak kuvvetleri ayırdığı gibi üstelik her bir kuvvetin denetlenmesine izin verdiği için demokrasiyi ve hukuk devletini seviyoruz. Yoksa üstün güçler hepimizi boğar. Bu gücün adı ister halife olsun ister kral, isterse de padişah. Hiç fark etmez. Üstün güç, “benim dediğim olacak” dedi mi gerisi gelir. Ama bu üstün gücün nerede nasıl davranacağını ve neyi nasıl yapacağını, yaptıktan sonra nasıl hesap vereceğini ve yapmadığında kimin ondan hesap soracağını hukuka bağladınız mı mesele kalmaz. Yeter ki denetim mekanizmaları doğru ve tam zamanında işlesin böylece sistem iyi çalışsın.
Bu anlamda basın kamusal denetim yapan bir kurum olarak büyük işlev görür. Eğer bir ülkede özgür basın yoksa kamusal denetimi yandaş basın yapıyor demektir. Böyle bir toplumda haksızlıklar ayyuka çıksa bile iktidara yandaş olmuş hiçbir vicdan, hakkı ve adaleti haykırmaz.
Bunun en somut örneği içinde yaşadığımız süreçtir.
Ne diyordu Anayasa Mahkemesi Başkanı; “Dayatmalar, demokratik hukuk devletinin sicilini bozar.”