Hükûmete bulaşmayın!
Alevî kuruluşların yerinde olsam, hükûmete hiç bulaşmam ve hiçbir talepte bulunmam... Şimdi meydan onların; istedikleri gibi at koşturuyorlar hiçbir kontrole tâbi değiller.
Devletten statü isteseler, Sünnîler gibi “Diyanet” yapısı kurarlarsa “kontrol” altına alınacaklar demektir. Cemdeki vaazları bile “Diyanet”ten yazılıp gönderilecektir. Malûm, camilerde kimse kendi başına hutbe okuyamaz; vaazlarında belli sınırın dışına çıkamaz.
Alevîler ise kendi yağlarıyla kavruluyorlar, istediklerini istedikleri gibi söylüyorlar, istedikleri yerde cemevi açıyorlar... Kim karışıyor?
Ama Sünnîler için öyle mi? Devlet belli sınır çizmiş. Sınırın dışına çıkamazsınız. Bu sınırları zorlayanlar ise tarikatlar ve cemaatler... Pek çok camileri var ve hutbeleri de kendileri hazırlayıp okuyorlar veya irticalen o günün şartlarında konuşuyorlar.
Yazımdaki ironiyi fark etmişsinizdir. Diyanet’in devlet kontrolünden çıkması demek; sapkınlıkların da artması demek. Cemaatlerin ve tarikatların fonksiyonlarının masaya yatırılmasını talep eden de benim; yazımı hatırlayanlarınız vardır.
R. T. Erdoğan, Alevîlere, PKK’ya verdiğinin bir zırnığını bize koklatmadı; bize bir “ad” kaldı sadece demesinler! Bu ad, kişi/kuruma özel değildir; hepimizindir.
Nevşehir Üniversitesi’nin adı Hacı Bektaş-ı Velî olarak değiştirilecek.
Yalnız ismi doğru yazalım. Bir üniversiteye verileceğine göre terkibi unutmayalım ve sondaki şapkalı i’yi de!
Madem isim değişiyor, Hacı Bektaş-ı Velî oluyor; üniversitenin bünyesinde Pîr için enstitü de kurulmalıdır. Başına Pîr’i asıl fikriyle anlayan, ideolojiye bulaşmamış, sadece ve sadece ilmî perspektiften bakabilen bir akademisyen getirilmelidir. Kadro da bu şekilde teşekkül ettirilmelidir. Hacı Bektaş anılırken, Ahmed-i Yesevî bağlantısı hiçbir surette unutulmamalıdır. Ben derim ki; Bektaşîlik araştırmaları, Yesevîlik ve hatta Vefâîlik, Haydarîlik ve Nakşibendîlik araştırmalarıyla birlikte yürütülsün. Hepsi birbirinden neş’et etmiştir ve hepsi birbirinin üstüne inşa edilmiştir. Bu arada Melâmiliği, Kalenderîliği de unutmamalıyız. Sünnî dışı, İslâm dışı değildir. Sapkınlıklar var mı? Var elbette... Enstitü neden kurulur? Her şeyi araştırmak için. Kimseye mavi boncuk dağıtılmamalıdır. Gerçekler ilmî çerçevede ortaya çıkarılmalıdır.
Mehmet Fuat Köprülü-Abdülbaki Gölpınarlı-Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak silsilesinden yürünürse, ilmî çizgi korunmuş olur.
“Çingeneler”e ucundan bir şey gösterildi. Roman Enstitüsü açılacakmış. “Roman” nereden çıktı, hiç bilmiyorum. Bizim bildiğimiz “Çingene”dir. “Roman” kültürümüzde hiçbir şey ifade etmez; “Çingene” çok şey ifade eder; sımsıcak sarar, bazen de ürkütür. Herhâlde bu “ürkütme” bazı işgüzarları harekete geçirmiştir. Ad değiştirmekle kimlik değişmez. Tâ lise yıllarımda “Paprika Çingene Aşkı” diye bir tercüme roman okumuştum. Kitap yeniden yayınlansa ne olacak adı: Paprika Roman Aşkı!
Yine bu hükûmetin bütün yaptıklarına kuşkuyla bakıyorum; çünkü, nihaî hedeflerinin “Türk”ün kökünü kazımak olduğuna adım gibi eminim!