Hukukçular-beyat’çılar

Tartışa tartışa meseleyi anlamış olduk. AKP, 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra Sulh Ceza Hâkimliklerini (SCH) ihdas etti. Bir SCH’nın verdiği karara itiraz edilirse SCH’nın karar vermesi gerekiyormuş. Yani bir üst mahkemeye gidemiyormuşsun; “Erdoğan Kanunu” böyle diyor.

Hukukçular, bu kanunun Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyorlar. Problemli bir durum var. CHP, torbadan çıkan SCH’nın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) müracaat etmişti.

Günü kurtarmak için kanun çıkarılırsa böyle tartışılır. SCH, seni, rüyanda sıçratan, her gün kâbusl gördüren 17/25 Aralık’ı yok eder mi?!

AYM Başkanı Prof. Dr. Zühtü Aslan, kim nereye çekerse çeksin, isabetli bir konuşma yapmıştır.

(Prof. Dr. Zühtü Aslan’ın, 1 Ağustos 2009’da, başkanı olduğu Polis Akademisi’nde, sonra “12 kötü adam” diye nitelenecek gazetecileri bir araya getirip AKP adına PKK’yı meşrulaştırma tartışmasını başlattığını unutmadığımızı da burada not edeyim.)

Anayasa Mahkemesi Başkanı şunları söylüyor:

“Yargı bağımsızlığı, yargının bir yandan kurumsal düzeyde hiçbir kişiden ve organdan emir, talimat ve telkine maruz kalmaması, diğer yandan da bireysel düzeyde yargı mensuplarının hiçbir vesayete tabi olmadan akıllarını ve iradelerini serbestçe kullanabilmeleri gerekir. Fikri ve vicdanı hür olmayandan hâkim olmaz. Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradesine ipotek konmasına izin veren kişiden hâkim olmaz. Hukuk devletinde, uzaktan kumandalı yargı da yargıç da düşünülemez...”

Öyleyse AYM’nin, Sulh Ceza Hâkimlikleri ve dershanelerin kapatılması hususunu âcilen karara bağlaması gerekiyor.

AYM üyelerinin bey’atçı mı, adaletten yana mı oldukları bu iki kanun hakkında verecekleri kararla ortaya çıkacak.

Bazı yayın ve icraatı tartışılsa da, Prof. Dr. İzzet Özgenç, öteden beri dikkatimi çeken bir hukukçudur. Doktora tezine göz atmıştım. Sistematiği ve kullandığı dil özenli bir çalışma yaptığını gösteriyordu. Hatta kitabı o sıra hukuk okuyan benim iki numaraya vermiş ve “Tez hazırlarsan bu eserin sistematiğine dikkat et” demiştim. Çocuk, şimdi tezini yazıyor ve Prof. Özgenç’in kitabı masasının üzerinde.

Prof. Dr. Özgenç’in hukukî bir açıklaması olursa kulak kabartırım. Özgenç SCH’yı anayasaya aykırı görüyor ve “Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 268. maddesinde 18.6.2014 tarihli ve 6545 sayılı kanunla yapılan değişiklik, sulh ceza hâkimi kararlarının objektif ve efektif denetim imkânını ortadan kaldırmıştır... Hukuka geri dönüşün ilk adımı, Anayasa Mahkemesi’nce, CMK’nın 268. maddesinde yapılan söz konusu değişiklikle ilgili anayasaya aykırılık iddiasının bir an önce karara bağlanmasıdır” diyor.

Son tahliye tartışmalarının özü burada.

Diğer husus: Dershaneler meselesi AYM’nin önünde. Bir an önce karara bağlanması gerekiyor. Dershanesi olan arkadaşlarla görüşüyorum. Dershanelerin aslında kapatılmadığını, “lise” adı altında aynı fonksiyonda çalıştığını ve üstelik en az iki misli para alındığını söylediler. Meseleye “hür teşebbüs” açısından baktığınızda kapatılması mümkün görülmüyor.

un için de dış güçlerin desteğini artırma politikasını inat ve ısrarla takip ediyor. Ana hedef önce “soykırım” iddiasını kabul ettirmek ve arkasından tazminat ve toprak istemektir. Bilindiği gibi soykırım iddialarının tanınması demek, hukuki olarak tazminat ve toprak talebini de gündeme getirecektir. Ermenistan’daki Amerikan Üniversitesi’nde görevli öğretim üyesi tarihçi Vahram Ter Matevosyan talep edilecek tazminat miktarının en az 60 milyar dolar olduğunu iddia ediyor. Ermeni diasporası Türkleri 1,5 milyon Ermeni’yi katletmekle suçlayarak hedefleri olan “4T Planı” na ulaşmayı hedefliyor. 4 T Planı’na göre; önce sözde soykırım tüm dünyaya tanıtılacak ve sonra Türkiye tarafından tanınması sağlanacaktır. Bu aşamadan sonra Türkiye’den milyarlarca doları bulacak tazminat talep edilmeye başlanacaktır. Şu anda Ermeniler tarafından ABD mahkemelerinde, Türkiye aleyhine sayısı binlerle ifade edilen tazminat talebi içeren dava açılmıştır. Son aşamada ise yerlerinden, yurtlarından edildiği iddia edilen Ermenilerin topraklarının iadesi istenecektir.

Artık mutlak haklı olduğumuz bu davada savunmadan taarruza geçmek durumundayız. Azınlık pozisyonundan çoğunluk pozisyonuna geçmek için Ermenilerin hunharca katlettiği Türkleri, Ermeni terör örgütü ASALA’nın işlediği suikastlarla hayatına son verdiği çok değerli diplomatlarımızın şehadetini ve Azerbaycan’da katlettikleri Türkleri, bir milyon Azerbaycan Türk’ünü öz toprağından sürdüklerini bilgi ve cesaretle iftiracıların yüzüne vurmalıyız. Bu davayı kurtaracak olan ehliyet ve iradedir. Aksi tutum ve davranışlar Ermeni hadsizliğini küstahlığa götürmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları