Hukuk garabeti
Sulh Ceza hâkimliklerine AKP Hükûmeti tahsis edildi. Özel mahkemeler hüviyetinde... “Saray Mahkemesi” de diyebiliriz.
Sulh Ceza Mahkemesi’nin verdiği hükmü bir üst mahkeme olarak Asliye Hukuk Mahkemesi’ne götürebiliyorsunuz.
Silivri’de mahpus tutulan bir gazetecinin ve 62 polisin tahliyesi için avukatlar canla başla çalışıyorlardı. Çalmadık kapı bırakmamışlardı. Sık sıkredd-i hâkim dilekçeleri veriyorlar, bir türlü kabul görmüyorlardı. Sonunda 32. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde bir hâkim bütün suçlamalardan mevkufların serbest bırakılması hükmünü verdi ve ortalık ayağa kalktı.
“Saray” savcıları devreyle girdi, kararı uygulatmadılar. Bir üst mahkemeden karara itiraz etmek gerekirken yine alt mahkeme Sulh Ceza’dan alelacale karar çıkarttırdılar, tahliyeleri durdurdular. HSYK müfettişleri ve Başsavcılık, gece hiç uyumadılar, üstün performans gösterdiler!
Tutuklu bir gazeteci var; onun suçlu olduğunu asla düşünmüyorum da polisler hakkında bir şey diyemem. Deliller nedir bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Bir intikam hırsıyla tutuklanmışlardır.
Ergenekon da öyleydi, Balyoz, Casusluk, Odatv de... “Kasıtlı” içeri atılmışlardı. Şimdi gazetecinin ve polislerin tutuklanmasının öncekilerden hiçbir farkı yok... Kim kimin damarına basarsa, yetkiyi eline alan “hukuk”u “guguk” yapıp tutukluyor.
Herhâlde şöyle düşünüyorlar: “Bunların suçları yok. Ne kadar hapis yatırırsak kârımız” .
Savcılar, hâkimlerin kararlarını uygulamakla mükelleftirler. Tahliye yazısıönüne gelmişse hükme uyacaklar ve mevkufları tahliye edeceklerdir. Sonra git Ağız Ceza’ya yeniden tutuklama kararıçıkar, hepsini yine topla getir!
Artık tek karar mercii var; o da “Saray”. “Saray” korkusuyla (veya ihsanlarına mazhar olmak umuduyla) hepsinin eli kolu bağlı.
Halbuki Oktay Kuban, 12. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimiyken, 2010’da, itiraz üzerine 19 Balyoz sanığının tahliyesine karar vermiş ve savcılar da bunu uygulamıştı. Sonra itiraza itiraz gelmiş ve tekrar Bolyozcular toplanmıştı. Ardından da bilinen hukuk garabeti yaşanmıştı. (Oktay Kuban’ın yerinden edilip Eskişehir’e bir nevi sürüldüğünü hatırlatalım.)
Tahliye kararı veren 29. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi hakkında daha o gece soruşturma açılmış. HSYK elbette gereğini yapacaktır! Yapmazsa, diğerlerine kötüörnek olur(!)
32. Asliye Ceza’nın bu kararı verebilmesi için bu kesimle “yandaşlık” edip bütün cesaretini toplaması ya da gerçekten hukukî sebeplerin tutuklamayı gerektirmediğine vicdanen mutmain olması gerekir. Biliyor ki, yerinden edilecek, hatta meslekten atılacak ve hatta 17/24 Aralık soruşturmasında dahli olan savcılar ve hâkimler gibi soruşturmaya uğrayacaktır.
İki ay önceki Adalet Bakanı, AKP’nin yılmaz savunucusu Bekir Bozdağ nereye nasıl bağlı olduğunu bir daha gösterdi. Şu tweeti atmış: “Kararı veren hâkime soruyorum: Siz anayasaya, kanuna ve hukuka uygun bir vicdani kanaatle mi yoksa başka bir bağlılıkla mı bu kararı verdiniz?”
“Sorana bak!” derler Bekir Bey!
Türkiye’de böyle bir hukuk garabeti ancak diktatörlüklerde görülür. “Farkımız mı var?” diyeceksiniz. Haklısınız.