Hukuk devleti
Mahkeme başkanlarını dinle.
Olmadı, muhalif partileri dinle.
O da olmadı, git ticari hayatın sırlarını kayda geçir ve ondan sonra çık ortaya “ben güvenilir bir hükümetim ve temiz devlet yönetiyorum, diktatörlükte gözüm yok” de.
Demokrasiden, hukuktan söz et.
Kim inanır? Herkesi dinlemeyi ve her şeyi kendi kontrol etmeyi isteyen bir iktidar, olması gereken alanın dışına çıkmış, otoriterleşmiş demektir.
Geçerli olan, iktidar gücünün kaynağına uygunluktur. İktidar gücünün kaynağı da hukuktur.
Eğer iktidar gücünün kaynağı hukuk değil de kişi ise, böyle yönetimlerde her zaman keyfiyet olacak, iktidar hükümranlığı altında dokunulmaz alan bırakmayacak ve bu sebeple de ceberutlaşacaktır.
Öyle değil de eğer iktidar gücünün kaynağı hukuk ise, iktidar kendisine verilen yetkileri hukukun ön gördüğü sınırlar içinde kullanacak ve yine hukukun yetkili kıldığı kurumlar tarafından denetlenecektir. Denetlenmeyen denetleyen, gücünü kendi oluşturduğu makamdan alan, makamının güç sınırlarını da yine kendisini koyan yönetime padişahlık ve/veya krallık, siyasal sisteme de mutlakiyet denir. Gerçi krallığın ve mutlakiyetin monarşileşerek yetkilerini devrettiği veya paylaştığı görülmektedir ancak, özünde tek adamlılık daima vardır.
Padişahlık/krallık yerine, cumhuriyeti dolayısı ile de demokrasiyi tercih etmemizin en geçerli sebebinin başında işte bu iktidar gücünün nasıl kullanılacağı gerçeği gelir.
Hukuk devleti, içeriği insan hakları ile dolu, kuvvetler ayrılığı(yasama, yürütme,yargı) sebebiyle devlet gücünü iktidara bağlamayarak paylaşan, aynı zamanda bu paylaşımla ihtisaslaşan; birey devlet, birey toplum ilişkilerini düzene koyan devlettir.
Buna göre hukuk devleti, devletin işleyişinden kendisini de sorumlu tutan ve bu sebeple hata yaptığında bu hatanın tespiti ve hukuki yaptırımını mahkemelere bırakan devlettir. Devlet iktidarı açısından insanoğlunun bugüne kadar oluşturduğu en ideal düzenleme budur.
Bu tespitlerden sonra şöyle bir ara değerlendirme yapılabilir.
Türkiye’de AK parti iktidarının temel sıkıntısı padişahlaşmak/otoriterleşmek istemesinden kaynaklanıyor.
Sürekli iktidar olabilmek için hukukun boşluklarından yararlanarak herkesi dinlemek ve böylece elde ettiği bilgilerle, kendisine yol haritası yapmak isteği, karşıtlarına baskı oluşturma gayreti sebebiyle rejime de müdahale etmiş oluyor. Hâlbuki yürütücü güç olarak hukuk devleti prensiplerinin yerli yerinde işlemesinden ve işletilmesinden bizzat iktidar sorumludur. Başka bir ifadeyle düzeni düzensizliğe çevirmemek görevidir.
Ak Parti’nin iktidar anlayışı farklı.
Rakip partileri dinle seçim stratejilerini öğren. Ve bu sayede, karşı atakları geliştir.
Dernekleri dinle, eylem planlarını anla. Sivil toplumsallaşmanın önünü kes.
Ticareti dinle, kimin hükümetle uyumlu olup olmadığını, kimin ne gibi yatırımları olduğunu anla; gerekirse ihaleleri daha yapmadan taktik geliştir yandaşa ver.
İnsanlar konuşmaya korksunlar.
Eski Sovyet rejimleri gibi üç kişi bir araya gelip konuşamaz olsun.
Korku devleti kur ki, kimse başını kaldıramasın.
Bu sayede sen ebedi iktidar ol, ötekiler şekli varlıklarını sürdürsün, bir müddet sonra zaten muhalefet kendiliğinden güç kayıp ederek silinir gider. Böylece meydan sana kalır.
Hani hayırlısı a-ha ılımlı İslam devletini kurdun.
Yalnız benim anlamadığım, bu İslam devleti neden illa tek adamlı, otoriter, halka tepeden bakan, kesin itaate, tercihsizlik bilgisine ve kültürüne dayanıyor anlamadım.
İslamcı siyaset güdenlerin fikirlerine ve/veya böyle kurulu bütün devletlerin yönetim biçimine bakın. Tekil (monolotik) bir yönetim kurgusu üzerine kurulu bir devlet biçimi. Modern olanları daha da beter. Genel çoğunluğu tekil iktidar gücünü uluslararası egemen devlet ya da devletlerle paylaşıyor. Büyük küçük tüm şeriat devletlerini başta ABD olmak üzere çeşitli güçler dolaylı olarak yönetiyor. Aslına bakılırsa ABD’nin onlarca şeriat devleti var da denilebilir.
Bu durumda Medine’de Hz. Peygamberin mezarına komşu olan bir Müslüman ne yapıyor ve ne düşünüyor sizce? Varsayalım ki itiraz edecek. Bu durumda Suudi krallık şeriat adına nasıl bir karar alır? İşte mesele bu.
“Büyük Orta Doğu” eş başkanı olan zatın “eş başkan” sıfatıyla farklı bir şey yapacağını sanan varsa şaşarım.