Hükmet milli iradeyi temsil etmiyor?
İş başındaki hükümet, ülkede olması gereken dirlik ve düzenden, mali ve milli birlikten kendini sorumlu tutmuyor. Ona göre tüm olup bitenlerin sebebi ötekiler. Ötekiler yani, AKP’li olmayıp onun ülke aleyhine olan herkes.
Ya kendisi?
Kendisi halkın yüzde 47’sinin oyunu almış olduğundan milli iradenin de sahibi. Dolayısı ile artık topyekûn millet kendisi sayılıyor. Millet kendisi olunca, elbette bir nevi padişah sayılır. Bu durumda başka irade beyan etmenin bir anlamı olur mu?
Olmaz!
Peki karmaşa?
Karmaşa, kendini yüzde 47 ile bütün ülke halkının ortak aklı gibi gören hükümete karşı, milli yargının suç duyurusunda bulunmasıdır.
Kısacası ötekilerdir.
O ötekiler olmasaydı demokrasi ne güzel işleyecekti; hâlbuki ötekiler, yani iradesinden hiç söz edilmemesi gerekenler ortamı kargaşaya sürüklediler.
Şimdi?
Şimdi çıkmış kimi sivil toplum kuruluşları “itidal” diye tutturuyorlar.
Hayret ki ne hayret!
Milletin iradesini toptan devrettiği bir partiye söylenecek şey mi bunlar.
İşte size hükümet ve avenesinin mantığı.
Heyhat!
Milli irade çoğunluğun iradesi değil ki azizim. Milli irade seçme ehliyeti olan herkesin iradesidir. Toplumsal aklın ta kendisidir.
Seçim yasalarına göre çoğunluğun iradesi, sana hükümet etmen için verilen yetki. Toplam yetkinin sadece bir bölümü.
Hepsi o kadar.
Kaldı ki, yüzde 47 zaten toplam yetkinin yarısından da az. Ancak seçim sistemine göre milletvekili çoğunluğu sağlamaya yeterli yetki olduğundan bunu kullanıyorsun.
Hükümet etme yetkisi için verilen oy çoğunluğunu topyekûn milletin iradesi gibi algılamak ve bunun üzerinden Türkiye’de olup biten bütün karşı duruşları yok sayarak iktidar olmayı, anayasal düzenin dışına çıkacak kadar sistem dışına çekmek kimsenin akıl kârı olabilir mi?
Olamaz!
Nitekim hükümet etme yetkisini topyekûn milletin sanarak aklına estiği gibi davranan iktidar, sınırları aşınca yargı organlarınca sanık durumuna getirildi.
Şimdi, halen daha temel gerçeği yok sayarak “ortamı geren biz değiliz” dediğine bakılırsa, milli iradenin kendisine oy verenlerin dışında karşı olanları da kapsadığını anlamıyor demektir.
Kaldı ki “irade” kavramı çok somut değildir. Milletin oy vererek yönetme yetkisini devrettiği kimseler, kendilerine devredilen yetkinin ne kadarını seçmenin beklentilerine göre, ne kadarını kendi kişisel hislerine göre ve ne kadarını parti yönetim kadrosunun düşüncelerini dikkate alarak karar veriyor belli mi? Değil.
Temsili demokrasilerin en zayıf noktası işte burası. Elbette en doğru olanı, her irade sahibinin kendine verili bir yurttaşlık hakkı olan yönetme yetkisini kimseye devretmeden yine kendisinin kullanmasıdır. Ne yazık ki bu mümkün değil. Dolayısı ile yönetme yetkisi, ister istemez temsilcilere devredilir. AKP, hâlihazırda kullandığı yüzde 47’lik temsil yetkisini, ülkeyi borçlandırırken, işsizliği artırırken, milli gelirin büyük payını birkaç bin kişilik üst gelir grubuna dağıtırken, bankaları, KİT kurumlarını yabancılara satarken, kısacası ülkeyi bu duruma getirirken yetki devreden kitlenin istediği ve öyle irade buyurduğu için mi yapmıştır?
Asla!
Türkiye’ye demokrasi dersi verenler, toplumsal yetkinin ne kadarının iktidar tarafından kullandığını ve bu yetkinin iradesinin yüzde kaçını kullanarak azınlığın çoğunluğa tahakkümünü savunduklarını doğru anlamalıdır.
Başka?
Başkası şudur ki, verili seçmen irade yetkisinin yasal dayanaklar aracılığı ile gerçekleştiğini ve bunun da temelinde anayasa bulunduğunu hatırlamaları gerekir.
Öyle ise, verili yetki, kendisini var eden kaynağına ters olacak şekilde kullanılamaz.
Kullanılırsa?
Kullanılırsa ve davranışlarıyla anayasal düzeni zorlarsa anayasanın bu durumda görev ve yetki verdiği bir başka kurum devreye girer. Nitekim girmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının hazırladığı fezlekenin kaynağı ile hükümete iktidar olma yetkisini veren kaynak aynıdır.
Anayasa!
Ülkede kargaşa yaratmadığını söyleyen iktidar, varoluş kaynağına sadakatte kusur etmeseydi karmaşa çıkmaz, ülkenin toplum kesimlerini temsil eden sivil toplum kuruluşları ve daha başkaları itidal çağrısı yapmazdı.
Kendini dirlik ve düzenden sorumlu tutmayan hükümet sorunu ne zaman doğru anlayacak?