Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Fatma ÇELİK
Dr. Fatma ÇELİK

Hiçbir koltuk, yitirilen canlardan kıymetli değil

Çok değil, yalnızca üç ay önce, Kaz Dağları'nda Kanadalı bir şirket tarafından yürütülen altın madeni projesini tartışırken haftalarca üzerinde konuştuğumuz siyanür, yeniden ülke gündemine yerleşti. Hem de belki de duyabileceğimiz en acı şekilde:

İstanbul'da birlikte yaşayan dört kardeş siyanürle intihar etti.

Böyle tüyler ürpertici haberden daha acı olan ise, sonrasında yapılan yorumlardı:

Bazıları, adli tıp raporu dahi açıklanmadan "doktor" kesildi, "antideprasan içmişler" dedi.

Bazıları, "psikolog" kesildi, "Hiç evlenmemiş dört kardeşin aynı evde oturması garip" dedi.

Bazıları, "polisiye yazarı" kesildi, "Dördü intihar etmedi, biri diğerlerini öldürüp intihar etti" diyerek, buna inandı.

Bazıları, "kraldan çok kralcı" kesildi, "Hükümete bir komplo bu, sebep ekonomik sıkıntı değil" dedi. Onlar görmezden gelince ekonomik sıkıntılar kayboluyormuş gibi…

Ve her zaman olduğu gibi, bazıları, "ahlak bekçisi" kesildi, "Kardeşlerden biri modelmiş" dedi. Meslek üzerinden ahlak değerlendirmesi yaparak, adeta ölümü müstahak gördü.

Israrla inkâr edilen ekonomik sıkıntılarımızı yüzümüze tokat gibi vuran bu olaydan kaçmak için bazı gazeteler, bunu haber bile yapmadı ya da küçük bir alana yazılan iki satır açıklama yeterli görüldü.

Peki kaçabildik mi?

Azaldı mı böyle yapınca sorumluluğumuz?

Varsın söylediklerinizin hepsi doğru olsun, vicdanınız yine sızlamayacak mı?

Eskiden ölüye saygı diye bir şey vardı, şimdi o da kalmamış. Empati falan hak getire, tamam anladık ama, bir parça insanlık da mı kalmadı içimizde?

Tam da bu dört kardeşin ölümünün sorumluluğunu üzerinden atmak isteyenlerin vicdan dışı yorumlarını okurken, Antalya'da toplumun alıştığı kalıpta iki çocuklu dört kişilik bir ailenin ölüm haberini aldık. Geçim sıkıntısı çeken bir babanın ailesini ve kendisini öldürmesinin haberini okuduk.

Peki, bu kez sorumluluğu kime atacağız?

Hani nerede o psikolog, yazar veya ahlak bekçisi kesilenler?

Kocaeli'de çocuğuna pantolon dahi alamayan işsiz babanın; Adana'da odun almaya parası yetmeyen, çocuklarını saç kurutma makinasıyla ısıtmaya çalışan annenin veya borçlarını ödemek için kestane satarken defalarca tezgahını kaptıran seyyar satıcının ölümünde de çeşitli şeyler söylendi… Yine kimse sorumluluğu üstlenmedi.

Ama artık saçma sapan yorumlardan sıyrılıp, meselenin özüne odaklanmamız gerekmez mi?

Ölen bu insanların ortak bir özelliği var:

Umutlarını kaybetmişler.

Sınıra gelmiş insanlar bunlar. Çare aramış ancak nihayetinde pes etmiş insanlar. Düşünebiliyor musunuz, tek çıkış kapısını ölümde bulabilen bir çaresizliğin boyutunu?

Elbette ki intihar çözüm değildir. Başka bir çıkış yolu mutlaka vardır. Yeter ki, umutsuzluğa düşen biri için çare arayalım, o kişiyi yalnız hissettirmeyelim.

Hem çok mu uzak sanıyoruz böyle bir çaresizliği kendimizden?

Güzelliğe bir sivilcenin, zenginliğe bir kıvılcımın son verebildiğini unutarak yaşıyoruz.

Bugün 'bir işimiz, gelirimiz var, akli dengemiz de yerinde fiziksel sağlığımız da' diyoruz belki de ama peki ya yarın?.. Yarını unutuyoruz.

İnsanlar, yoksulluktan, sefaletten çıkış için ölümü seçer oldularsa, durup bir düşünüp anlamaya çalışmalıyız. Aynı çaresizlik içerisinde olup yaşamaya çabalayanlara çözüm bulmaya çalışmalıyız.

Biz, "duyarsızlıktan" ve "ucu bana dokunmasın da" tutumlarından uzaklaşmalıyız. Böyle değerlendirmeliyiz bu ölümlerdeki sorumluluğumuzu, "Komşum aç mı tok mu bilmiyorum, ne oldu bana" diyebilmeliyiz.

Ve yaşanan bu acı olaylardaki en temel tespit: Yanlış ekonomi politikaları yüzünden, yanlış dış politikalar yüzünden yoksulluk ve işsizlik, insanları çaresiz hissettirecek kadar arttı.

Bu açıdan bizim üzerimize düşen sorumluluğu üstlenmemiz gerektiği gibi, makam sahipleri de "Ben ekonomiden sorumluyum, ekonomi berbat halde" diyebilmeli.

Bir başkası, "Ben dışişlerinden sorumluyum, dış ilişkilerimizin iyi olduğu kimse yok" diyebilmeli.

Ne tren kazaları yaşandı ne hayatlar son buldu, hiç kimse sorumluluğu üstlenmedi.

Ama ne zaman anlayacaksınız, hiçbir koltuğun yitirilen canlardan kıymetli olmadığını?

Yazarın Diğer Yazıları