Hedef: Her bucakta medrese her durakta tekke

Hocam Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş''ın "Uydurma Olan ve Olmayan Yeni Kelimeler Sözlüğü" kitabı var.

Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, "Türkçe" kavgasında taarruza maruz kalmış ilim adamlarımızdandı. İlim sahası XII.-XV. asır arası Orta Türkçe idi. (XII. asır sonrası "Yeni Türkçe" diye de adlandırılır.)

İstanbul Edebiyat Fakültesi''nin dilci ve edebiyatçı öğretim üyelerin hemen hepsi 1980 öncesi Ömer Asım Aksoy''un "genel yazman" sıfatıyla etkili olduğu Türk Dil Kurumu''ndan atılmıştı. Çünkü, onlar idrakimizi tek düzeye indirecek kelime uydurmalarına karşıydılar. (Ömer Asım Aksoy''u, Ankara''da talebeliğimde dinlemiştim. Nasıl kelime uydurduklarını anlatmıştı.)

Ak Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal "cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi…" yok ettiğini söylerken, sözünü açmalıydı. Sanırım kastı, "Arapçadır, Farsçadır..." diye Türkçeleşmiş kelimelerin dilimizden atılmasıydı. Aklının bir tarafında kutsadığı padişahlık-halifelik olduğu için Cumhuriyet''i toptan yok etmeye yöneldi.

Dilimizde kullanılmazsa fikrini ifade edemeyeceğin "yabancı" görülen ne kadar kelime varsa, hepsi atılmak, Türkçe güdükleştirilmek istenmişti.

Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş Hocam "Uydurma Olan ve Olmayan Yeni Kelimeler Sözlüğü"nün "Önsöz"ün Türkçemizin yeni hâline dair şunları yazar:

Türkçemiz, bütün büyük diller gibi, devamlı gelişme hâlindedir. Son yetmiş yıl içerisinde yazı dilimiz esaslı şekilde değişmiştir. Bu değişme, daha çok sadeleşme yönünden olmuştur. Osmanlı Türkçesi edebî dili XVII. yüzyıldan itibaren konuşma dilinden gittikçe uzaklaşmağa başlamış, XIX. yüzyılda bu, bir hayli fazlalaşmıştır. Yazı dilinin sadeleştirilmesi, konuşma dili ve yazı dili ikiliğinin kaldırılması çok daha önceleri ortaya atılmakla beraber, ancak Tanzimat''tan sonra, gerçekleştirilmeğe çalışılmıştır. Fakat, başarıya ulaşmak kolay ve çabuk olmamıştır. Konuşma diline dayanan yeni bir yazı dilinin meydana gelmesi, 1911 yılında Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan Türkçü yazar ve şâirlerin ortaya attığı ''Millî Edebiyat'' ve ''Yeni dil'' hareketinin kabul edilip benimsenmesiyle gerçekleşmiştir. Cumhuriyetin başlangıcında yazı dili ile konuşma dili tamamiyle birleşmiş durumdaydı. Arapça ve Farsça tamlamalar, birleşik kelimeler, gramer şekilleri atılmış, Türkçe''de karşılığı olan yabancı kelimeler kullanılmıyordu.

Atatürk''ün ''Dil inkılâbı'' Türk dilinin eskiliğini, zenginliğini, büyüklüğünü ortaya koymak; sadeleştirme hareketini tam hedefine vardırmak; eski terimleri türkçeleştirmek ve yenilerini Türkçe''den meydana getirmek maksadı güdüyordu. Bu inkılâp şuurlu bir başlangıçtı. Fakat, yazık ki, sonradan istenilen şekilde gerçekleştirilemedi. Hattâ son 20-25 yıldır esas gayesinden bir hayli saptırıldı.

Sadeleştirmede ve özleştirmede esas noktalar Türkçede karşılığı bulunan yabancı asıllı kelimeleri kullanmamak; halk diline girmiş, Türkçede karşılığı bulunmayan, yeni mânâları kazanmış, kendisinden deyimler doğmuş, yâni türkçeleşmiş kelimelere dokunmamak; terimlere ise Türkçe karşılıklar bulmak[tı] ... Sadeleştirmede ölçünün kaçırılıp aşırı özleştirmeye (tasfiyeciliğe) gidilmesi dilimiz için zararlı olmuştur. Yaşayan dilden uzağa düşülmüştür. Bir Dil Akademimiz bulunmadığı için, dilimize girecek ve dilden çıkarılacak kelimelerin tesbiti ve yeni türetilecek kelimelerin meydana getirilmesi işi, tamamiyle keyfî davranışlara kalmıştır."

"Siyasî İslâmcılar"ın tavrı belli. "Osmanlı" gelsin, en koyusuyla gelsin... Onun için de bütün mektepleri imam hatipleştirmek, her bucakta medrese kurmak, her durakta tekke açmak en büyük emelleri... Sonunda kendilerini nasıl bir uçurumun beklediğini düşünemiyorlar.

Allah sonumuzu hayreylesin.

Yazarın Diğer Yazıları