Hayır, kayan eksen o değil
Ne oldu şimdi? Tam olarak kaydı mı eksenimiz? Doğrusunu isterseniz bizde en önemli eksen kayması, Atatürk’ün ölümünden hemen sonra milli ve milliyetçi devlet söylemini terk ederek ortanın soluna makas değiştirmekle başladı.
Şimdi?
Şimdi olan başka bir şey.
Eksen kaymasından çok bireysel psişik eksene dönüştür şimdiki.
Yönetimin monarklaşması, kurumsal devlet kişiliğin yerine insan kişiliğinin öne çıkmasıdır.
İzah edeyim.
Yönetim bilimleri okuyanlar hatırlayacaktır. Çoğu kere kurumlar/örgütler, yönetenlerin psikolojik kimliğine bürünür. Başka bir deyişle, yönetenin kişiliği yönettiği kurumla bütünleşerek, örgüt/teşkilat yöneten kişi gibi algılanmaya başlar.
Yöneten çabuk sinirlenen biriyse, kurum da sinirli algılanır. Yöneten ağırdan alan biri ise kurum da öyle algılanır.
Türkiye’de olan budur.
Ve bu durum aynı zamanda, Türkiye devletinin hukuk devletinden uzaklaştığını, kurumsal kişiliğin yerine bireysel kişiliğin etkin olduğunu gösterir.
Monark yönetimler, monarkın kimliği ile özdeşleşmiştir. Çünkü monark her şeydir. Hikmetinden sual edilmeyendir. Söyledikleri kanundur. Bu sebepten dolayıdır ki “ceberrut devlet” denildiğinde asılında kast edilen monark kral, ya da padişahın ceberrutluğudur.
Demokrasilerde ise durum tam tersinedir.
Demokrasiler kurumlar kurumu olan devlet ve bu aygıtın hukuka dayanan kuralları ile yönetilir. Bu bakımdan demokrasilerde devlet kişiliği, yöneten kişiliğinden geride değildir. Devlet ve dolayısı ile toplum kalıcı, yöneten ise bu kalıcı olanı, sürekli var edecek biçimde kararlar alan ve uzun yıllar iktidarda kalmayacağı varsayılandır.
Geçerli olan hukuk, belirleyici olan yasallıktır. Yönetimler de sınırsız yetkiye değil, yasalların belirlediği yetkiye bağlıdır. Bu sebeple monarkla, demokratik devlet yönetimi farklıdır.
Bütün bu açıklamalardan sözü nereye getireceğimi tahmin etmişsinizdir.
Eksen kaymasına geleceğim.
İşte Türkiye’de kayan eksen bu eksendir. Diğer her ne şekil değiştiriyorsa birincisi değiştiği içindir.
Politika, olası zamanların geçerli kuralları yerine, şimdinin ve yöneten kişinin varlığına dayalı olunca, devlet aygıtı, insan kişiliğine bürünür. İnsan kişisinin, bireysel ideolojisi, değer yargıları, öfkesi, sevinci, hazzı, hatta takıntıları politik kararlara yansır. Böylece sürüp giden olası zamanların politikası yerine, ani, devamsız, yarını tam olarak bilinmeyen politikalar ortaya çıkar.
Türkiye’de olan budur.
Halihazırdaki iktidarın iş başına geldikten sonra tam dört yıl boyunca AB mesaisi verip, şimdi “aslında biz sizi deniyorduk” demesinin, dahası, birden bire Gazze sorunuyla Ortadoğululaşmaya yönelmesinin temelinde devlet aygıtının yöneten kişiye bağımlı kılınması vardır.
Böyle olduğu içindir ki yakında Türkiye Devleti yerine Tayyip Devleti denilirse şaşmayın. Kişi devletleri, ya da soy devletleri tarihimizde çoktur.
Eğer Türkiye kişi devleti yerine toplumun ortak malı olan hukuk devleti olsaydı, kararlar, hukukun içinde, tek bir ya da birkaç kişinin ideolojik yaklaşımlarına göre değil, devletin ve elbette toplumun menfaatlerine göre alınacaktı.
Şimdi?
Şimdi yönetenin ideolojisi, olaylara bakışı, dünya görüşü, beğenileri, zevkleri ne ise kararlar ona göre alınıyor. Öyle alındığı için de herkes sanıyor ki dış politik eksen kaydı; hayır, bizzat devlet ekseninin kendisi kaydı. Devlet kişiselleşti.