Hayalperestler neden yönetemez?

Elli kere söylendi: “Ortadoğu bataklığına girmeyelim.” Kim söylemiş kimin haberi var? Dinletemedik. “Atatürk’ün geleneksel politikasına uyun” dedik. Gene anlamadılar. Onlara göre Atatürk de neyin nesiydi. Kendileri “büyük Osmanlı’nın çocuklarıydılar ve “Yeni Türkiye “kurarak Atatürk’ü geride bırakacaklardı. Hatta millet bunları görünce Atatürk’ü tarihten silecekti.

N’oldu?
Yıllarca “Atatürk tekkeleri, türbeleri kapattı” dediler, kendileri iktidara gelince “paralel yapı hükümetimize tuzak kurdu” söylemiyle cemaate kılıç kuşandılar. Halen daha kesip biçiyorlar.
El Nusra, El kaide, İslam kardeşliği vs. diyerek “ümmet bilincini getirirsek, herkese dinini diyanetini öğretirsek, işler yolunda gider” dediler, başta kendileri olmak üzere dinin birinci derecede önem verdiği kul hakkından tutunuz da kamu mallarını, arazilerini gasp meselesinde nefislerini tutamadılar. İslam, sadece IŞİD’in elinde madara olmadı. Aynı zamanda “Eseed! Eseed!” diye bağırıp duranların elinde de düşmanından görmediği ihaneti gördü.
Çok daha önemlisi, ABD ile ele ele verip IŞİD’i “böyle dini örgüt olur mu” diye kınayıp, yok etmek üzere koalisyon güçlerine katılmak zorunda kaldılar? Demek ki her “dindarım” diyen makbul değilmiş. Din, kötü amaçlı kişilerin elinde sapkın davranışlara dönüşebiliyormuş. Kısacası milliyetleri silerek ulaşmak istedikleri “ümmet birliği “projesi, Orta Doğu bataklığında ABD’nin Büyük Ortadoğu projesi kapsamında bizzat AKP hükümetleri ve taraftarları tarafından bitirildi.
Böylece “yeni Türkiye’nin” temel harcına da su karışmış oldu.
Ve bütün bu olup bitenlerden anlaşıldı ki, Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyet, doğru temeller üzerine kurulmuş. Milli/Ulus devlet, safsata değilmiş. Yaşaması ve yaşatılması gereken realiteymiş.
Irak’ın, Suriye’nin, Libya ve Mısır’ın genel durumundan hareketle diyebiliriz ki, toplumu kırk parçaya ayırdıktan sonra, herkese mavi boncuk verirsek mükemmel bir devlet düzeni ve yönetim biçimi kurarız düşüncesi de kötü bir hayalmiş. Ayrıca, bunun böyle olduğunu Kobani bağlamında Türkiye’de yaşanan isyanla karışık kanlı olaylar tecrübeyle öğretti.” Mozaikçi” politikaların, toplumu etnik kimliklere bölerek yönetmeye kalkışmanın insan hayatına mal olan acı sonuçları size bir şeylerin ters gittiğini halâ anlatmıyorsa talihsiz bir akıl tutulmasındasınız demektir.
Siyasal romantizm, Orta Doğu coğrafyasında şans oyunlarına fırsat vermez.
Dikkat ettiniz mi, bu gelişmeler bile gittikçe Atatürkçü bakışı anlamlı hale getiriyor. “İki sarhoş” diye küçümsedikleri kurucular, Birinci Dünya savaşından 780 bin kilometrekarelik bir ülke çıkardı. Kolunun altında imam-hatip, ilahiyat diploması olanlar ise 14 senede Orta Doğu bataklığından çıkamadıkları gibi, bırakın büyük zaferler kazanmayı, daha milli birliği koruyup, ülke sınırları içinde askerin ve polisin güvenliğini sağlayamıyor. Demek ki neymiş kuru dindarlık değil, milli dindarlık, kuru Müslümanlık değil, milli birlikçi Müslümanlık gerekliymiş. Demek ki neymiş, Atatürk’ün kurduğu milli devlet doğru devlet imiş.
Demek ki neymiş,Türk Müslümanlığı hakikatmiş. Yoksa Türk Müslümanlığının dışında kalan öteki Müslümanlıklar, El NUSRA, IŞİD; El KAİDE olur kelleleri uçururmuş.
Çok daha önemlisi resmi dindarlık da şartmış. Aksi halde, dini kendi amaçları için kullanan bir takım şiddet grupları yahut siyasal amaçlı gruplar çıkar, devlet içinde devlet, toplumun tepesinde cellat olabilirmiş.
Şimdi anladınız mı Atatürk Diyanet’i niye kurdu ve olur olmaz cemaatlerin kapısına kilit vurup, Kur’an’ı herkesin anlayacağı halkın konuştuğu dile meal ettirdi. Şimdi anladınız mı “Kürt realitesini tanıyorum” demenin ne anlama geldiğini, etnik kimliklere bölerek yönetmenin nelere yol açtığını..

Yazarın Diğer Yazıları