‘Hangi Alevîlik?’ sorusu
Cami/cemevi meselesinde “İslâmcı” cenahın iki kanaat önderinin (Hayrettin Karaman ve Ali Bulaç) birbirinden ayrılan fikirlerini köşeme taşımıştım. Hamza Yılmaz, Berlin’den, meseleye farklı açıdan bakan bir mektup gönderdi. Hamza Yılmaz’la aynı düşünen çok insanın olduğunu göz önünde tutarak bu mektubu okumalıyız:
“Ali Bulaç fikrinde haklı değil. Şayet talep edilen şey Alevîlerin temsiliyeti ve devlet kurumlarında bütün Alevîlere şamil bir imtiyaz ise bunun tanımı gerekir.
Alamut’un Batınî, İsmailî teröristleri, Türk ve İslâm düşmanı zihniyetler, devlet eliyle desteklenip bütün Türkmen Bektaşî ve Alevîlerinin temsilcisi yapılamazlar.
Ali Bulaç şayet bu ibadet-ibadethane mevzuunu bireysel hak ve özgürlükler olarak algılıyorsa haklı olabilir. İsteyen Batınî-İsmailî Alevîliğin gizli öğretisine, Şit Peygamber’in, inançlarına göre, insan soylu olmayan Güruh-ı Naci ümmetine aidiyet hissetmekte özgürdür. Sır Talipleri kendi gizli ayinlerini elbette özgürce yapsınlar; fakat, Alevîlik budur; biz de onun sahibiyiz, diyerek bütün bir Türkmen Tahtacı-Bektaşî ahaliyi esir alamazlar.
İstediği gibi güneş tanrısına tapınabilir. Fakat bu tapınmayı tüm Alevîler mecbur edilip inandırılamaz. Devlet vatandaşını korumalıdır.
Bu meselede Hayrettin Karaman haklıdır. Şayet mevzu İslamiyetse bunun tanımlanması gerekir. Müslümanın elbette bir mabedi, çeşitli tekkeleri vardır. Hamza Yılmaz.”
Burada Batınî-İsmailî meselesini, ben de, bir bütün olarak yeni çıkan “Alamut’un Büyüsü” kitabımda ayrıntılı işledim. Ama bu tür inanış zamanımızda, Türkiye’de olabileceğini düşünemiyorum. Değişik Alevîlik olduğunu, bizzat saha araştırmalarımda gördüm ve bir başka kitabımda yine ayrıntılı verdim.
Sık sorulan bir soru: “Hangi Alevîlik?”.
Teorik yazılarla sınırları çizip bu çok karmaşık meseleyi çözdüm diyemezsiniz.
Hamza Yılmaz’ın bahsettiği “Gürûh-ı nâcî” (“kurtulmuş topluluk”), Alevî literatüründe sık kullanılan bir tabirdir. “Gürûh”u, şimdiki anlamıyla değil, asıl anlamıyla düşünmeliyiz: “Topluluk” demektir. (Orta Asya Türk topluluklarında “grup” anlamına “gürûh” kullanımı yaygındır ve meselâ müzik topluluklarına “gürûh” denir.). Nâcı ise, “kurtulan, selâmete eren” anlamına ism-i fâildir. “Necat” kelimesi de aynı köktendir.
“Kızılbaş” birçok şairin deyişlerinde “Gürûh-i Nâcî” geçer. Şu dörtlük Pir Sultan’ındır:
“Size niyaz eder Güruh-i Naci / Arkasında hırka başında tacı / Onulmaz yaranın merhem ilâcı / Var mı Hacı Bektaş Veli’den gayrı”.
Meselenin öneminden dolayı fetvalar konusuna gelmeden, bu tabiri açmalıyız:
Bir söze göre; Hz. Muhammed ümmetinin yetmiş üç parçaya ayrılacağını, içlerinden yalnız birinin yani ’Güruh-i Naci’nin kurtulacağını, öbürlerinin cehenneme gideceğini söylemiştir.
Şit Peygamber meselesi nedir? İzahı yarına kaldı. Mektupta önemli bir mesele daha var: Devlet Alevîliği tanımlamalıdır! Üzerinde duracağız.