Hangi Abdülhamit?
II. Abdülhamit'in 100. ölüm yılı münasebetiyle bir Abdülhamit güzellemesi aldı başını gitti. Şu an III. Dünya Harbi'nin bir kanadı biziz. 100. yıl, Afrin Harekâtı'nı yürüttüğümüz, hakikî manasıyla yedi düvele karşı mücadele verdiğimiz bir zaman dilimine denk geldi.
Türkler oldum olası yedi düvele karşı savaşmışlardır. Yedi düvel derken çoklu saldırıdan bahsediyoruz. Haçlı zihniyetindekiler öne çıkmakla beraber "Müslümanlar"ın taarruzlarını da savuşturmak zorunda kalıyoruz. Onun için ne "Ümmet coğrafyası"ndan bahsedebiliriz, ne "ittihad-ı İslâm"dan (İslâm birliğinden), ne "halifelik"ten!
Tarihi okumuyoruz... Okusak "ittihad-ı İslâm"ın mümkün olmadığını, "hilâfet" yapısının Kur'ân'da yerinin olmadığını, birilerinin çıkar için kullandığını idrak ederiz. "Ümmet coğrafyası" gibi heyecan veren kavramların askıda kaldığını görürüz.
II. Abdülhamit güzellemesi yaparken bir III. Abdülhamit çıkardık.
Abdülhamit, hatasıyla savabıyla tarihe mal olmuştur. Batı'nın ikiyüzlülüğünü de bildiği için "İttihad-ı İslam"ın bizi güçlü kılacağı hesabına girdi. Abdülhamit'i deviren Enver Paşa'nın da birinci hedefi İslâm birliği idi. Bunun için "İslâm Ordusu"nu, "İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihadı"nı kurdu, "Livâu'l-İslâm" (İslâm sancağı) dergisini çıkardı. Çok çalıştı; İslâm dünyasındaki popüleritesini fiiliyata dökmek istedi ama olmadı, olmadı, olmadı... Sonunda Türkçülükte, evet Türkçülükte karar kıldı ve Orta Asya'da bu uğurda şehit düştü! Konuyu uzatmayacağım. "Enver Paşa ve Dönemi" kitabımızda, hususiyetle kaynaklara girerek ayrıntılı ele aldık.
"Şeyhim ver elini öpeyim!" diyenlerin nasıl saptığını anlatmıştık. Hep yazıyoruz zaten.
Bu defa bir ünlü şairimizin "şeyh"inden aldığı ilhamla nasıl "Türkçü" şiirler yazdığı üzerinde duracağım.
Devir II. Abdülhamit devri... Onun devrinin tek zaferi 1897'de Yunanlılara karşıdır. Neredeyse Atina'yı alıyorduk ama önce Rusya karşımıza dikildi. Ardında yedi düvel saf tutunca geri çekildik. Türkçülük hareketinin yaygınlığını bu savaşa bağlayabiliriz. (Öncesinde Süleyman Hüsnü Paşa (1838-1892)'nın çabaları zemin hazırlamıştı.)
III. Abdülhamit zamanında (Adlandırmamızda kasıt aranmasın. Konun akışına uygun.), Carablus'u, El-Bâb'ı aldık, Afrin'e girdik... Bakalım bizi nerede durduracaklar? Öncesi III. Abdülhamit'imiz 27 Nisan e-muhtura ve 15 Temmuz Darbesi'ne direnip kazandı. II. Abdülhamit ise kapısına dayananlara mührünü teslim etmişti. Bu bakımdan III. Abdülhamit bir adım önde diyebiliriz!
"İttihad-ı İslâm"ı öne alan II. Abdülhamit döneminde olduğu gibi, "İslâmcı" III. Abdülhamit döneminde de "Türkçülük", bütün çelmelere rağmen öne çıktı. Hatta son Abdülhamit'imiz, "Keşke Yunan galip gelseydi." diyen kendini bilmezi ziyaret edip zımnen "Başımızın üstünde yeriniz var!" demeye getirse de "Yükselen değer"in farkında ve ara ara "Türk, Türk milleti" lafızlarını telaffuz ediyor, "Kızılelma" diyor, hatta "Turan" demeye bile getiriyor. "Misak-ı Millî" üzerinde ısrarla duruyor. Biliyorsunuz Misak-ı Millî, Millî Mücadele'yi yürütenlerin çizdiği sınır idi. Ama güney sınırımız yedi düvelin karşımıza dikilmesi yüzünden beriye çekilince "bizim" topraklarımız dışarıda kaldı.
Bahsettiğim "Türkçü şair"e ilham veren şeyh Cemalettin-i Afganî'dir. O şair kim? Sonraki yazımızda anlatacağız.