Halk özgür alan istiyor
Mursi, asker-halk ilişkisinin sonucu olarak bir yıllık iktidarını kaybetti? Peki, bunu nasıl yorumlayalım? Yani bu durum bize neyi söylüyor? Meselâ köklü geçmişi olan toplumlar, geçmişten gelen toplumsal ve aynı zamanda tarihi dinamikleri başarılı bir biçimde kullanıyorlar mı demeliyiz? Yoksa çağdaş toplumlar, küreselleşen dünyada baskıcı rejimleri inanç temelli olarak sunsanız da kabul etmezler mi diyeceğiz?
Belki ikisini birden söylememiz gerekir.
Kim bilir.
Meseleye sosyolojik açıdan bakıldığında ortada dinamik bir toplum ve bu toplumun siyasal davranışları var. Toplum neden böyle davranıyor? Ne istiyor ve neyi kabullenmiyor?
Mısır tarih yapan, uygarlık yaratan bir toplum. Pek çok bilimsel gelişmenin temelinde Mısır kültürü var. Matematik, geometri orada doğdu diyebiliriz. Piramitlerin sırrını çözemedik diyenler gizil güçlere dayandırıyor. Neye dayandırırsa dayandırsın, piramitler gerçekliğin ve aynı zamanda aklın ürünü. O aklın varlığı Mısır uygarlığını yaratmıştır.
İslam dünyasının temel sorunu nedir biliyor musunuz?
Hoşgörüsü geniş bir dinden, bir o kadar ceberut siyasal rejim üretmesidir. Aynı şekilde, salt adalet temelli bir dinden, kafa koparan bir hukuk üretmesidir. Böyle olduğu içindir ki İslam-siyaset ilişkisinde kaybeden sürekli dinin değerleri olmuştur. Onun içini boşaltanlar hep İslamcı geçinen ideolojilerdir.
Tıpkı Türkiye’dekilerin yaptığı gibi Mısır’dakiler de iktidar gücünü istedikleri kadar İslam’la ilişkilendirsinler, dinin özüne inat yandaş kayırmalar, mahkemeleri ele geçirmeler, sadece kendi partilerine ve yandaşlarına devlet imkânlarından çıkar sağlayıp geri kalanına baskı uygulamalar, otoriterleşerek, yalan söyleme, İslam’ın asla yanına yaklaştıramayacağı riyaya bulaşma, iki yüzlülük yapmaktadırlar.
Demek ki olması gerekenle olan arasında daima bir fark ortaya çıkmaktadır. Bu durum, Mısır’da Mursi yönetiminin bir yıllık icraatlarında da ortaya çıktı. Böylece, herkesin anladığı net olarak algılanan ve anlaşılan olması gereken İslam ile uygulanan ve beklenmeyenleri iktidar aracılığı ile gerçekleştiren İslamcılık karşı karşıya geldi. Herkes anladı ki İslam, İslamcı bir rejimde ancak riya ile şekilsel olarak yaşanır; gerçek anlamda yaşanmaz. Çünkü iktidarlar, İslam adını kullanarak dini değil, dinden güç alarak aslında kendi varlıklarını, geleceklerini yaşatmayı amaçlamaktadır. Öyle ki ebedi dünyalık için yaratanı, Allah’ı unutmaktadırlar.
İslam’ın özgürce ve riya yapmadan yaşanacağı alan, demokrasinin sunduğu açık, görülebilir, eleştirilebilir, incelenebilir kamusal alandır.
Türkiye’de de Mısır’da da halk bu özgür alanı istiyor. Böyle bir alanda kendini kimsenin vesayetine girmeden ifade edecek, inandığı dini anladığı gibi baskı görmeden yaşayacak, sosyal ilişkilerini, denetlendiğini hissetmeden yürütecektir.
İşte bu olması gereken özgür alanı bir şekilde eline geçiren Müslüman Kardeşler yahut Hamas veya Tayyipgiller, kendilerini Allah adına denetleme ve gözetleme yetkisinde görerek halkı önce parçalara ayırıp (Alevi-Sünni), sonra bir şekilde güdecekleri biçimde eğiterek, sürüye dönüşen bir toplum oluşturduktan sonra sanki kendilerine vahiy gelmiş gibi Allah adına yöneteceklerine inanıyorlar. Hâlbuki İslam’da bir denetleme kurumu (ruhban sınıfı) veya zümre yoktur. Sorumluluklar kişiye aittir. Herkesin amel defteri kendisine verilecektir. Din, esası ve özü itibariyle bireyseldir. Yarattığı kültür ve sosyal ilişkiler yönüyle toplumsaldır. Kimse kimsenin yerine ne cennete ve ne de cehenneme gidecektir. Dolayısı ile hiç kimse bir başkasının vesayeti altında değildir. Herkes özgürce, kendi iradesiyle seçimini yapabilir ve inançlarını yaşayabilir.
Mursi’nin gidişinden, Türkiye’deki Tayyipgillerin davranışlarına karşı yıllardır biriken öfke ve nefretten susamışçasına aradığımız şey, seçimlerimizi kimseye zarar vermeden özgürce yaşayacağımız bir düzen ve bu düzeni kimseye taraf olmayacak şekilde sımsıkı, esnetip gevşetmeden yürütecek adil bir iktidar ve bu iktidarı denetleyen açık yargı sistemi ve basındır. Arıyoruz...