Hak ve haklılık neden kazanamıyor?

Yolsuzluk oylamalarının gelişimine ve sonucuna bakınız lütfen. İktidar da muhalefet de aynı mantık üzerinden yürüyor. Hiç farkı yok. Günler, hatta aylardır iktidar partisi milletvekillerine “bırakın insanlığı, hiç olmazsa ilahi adalete uyun” çağrısı yapmıyor muyuz? Dürüst olmaları için yazıp çizmiyor muyuz? Birçok ayet ve hadisi gazete manşetlerine kadar taşıyarak “imanın sahibi ol kardeşim” demiyor muyuz?
Diyoruz...
Eee!
Adamlar 50’ye yakın oyla kendi partilerinin milletvekillerini Yüce Divan’a göndermek için oy kullanınca, bunları söyleyen biz değilmişiz gibi hep bir ağızdan bu defa “firecileeer!” diye “dürüst ol dediğimiz” adamları partisine ihanetle suçlama yarışına giriyoruz.
Bu durumda başkalarının ahlakı kötü de bizimki çok mu iyi oluyor?..
Biz haklı onlar haksız mı oluyor?
Herkes kendini sorgulasın.
Bu ülkede asla dürüstlük kazanamaz. Çünkü zihniyetler kirli. Aslında herkes birbirinin aynı. Birbirinin açığını kolluyor. İngiliz düşünür Hobbes’un dediği gibi “insan insanın kurdu” durumunda.
“Neden böyle” sorusunun cevabı toplumsal kültürde saklı. Toplumsal kültür davranışlarımızın belirleyicisi. Bu kültür, iktidarında da var; muhalefetinde de. İşte yaşanan somut gerçeklik ortada..
Oylama sonrası yazılıp çizilenlere ve konuşanlara bakın. Ne görüyorsunuz? Muhalif kesim, çağrı yaparak hakka, adalete, dürüstlüğe davet ettikleri adamları, “çağrıya uydular, vicdanının sesini dinlediler” diye ahlak üzerinden değerlendirmiyor. Nasıl değerlendiriyor? Açıklar üzerinden değerlendiriyor. Hobbes’un teorisini haklılaştırıyor. “AKP açık verdi” diyor. Hâlbuki çıkış noktası farklıydı; ahlakilikti.
Bu nasıl bir ikilem?..
Bu nasıl bir söylem?..
“Tamam, çaldıklarına inanıyorum. Yargılansın” diyorsun; bu defa hain oluyorsun. Oy vermiyorsun bu sefer “demokrasi ve ahlak, din kayıp etti. Bunlar nasıl adam” diyorlar...
Peki, nasıl yaparsak doğru davranmış olacağız kardeşim?
Gerçeğin peşinde olan toplumlarda böyle siyaset değer yitirir. Anlam kazanmaz. Orada doğru yapanlar ödüllendirilir, suç işleyenler de cezalandırılır.
Konuyu temellendirmek bakımından buyurun size ünlü siyaset bilimci Robert A. Dahl’den birkaç cümle:
“Hiçbir demokrasinin gücü, onu savunanların bilgi, beceri ve ahlaki kapasitesinden daha fazla değildir.”
Nasıl buldunuz bu cümleyi? Devam edelim bakın daha neler var: “Demokratik bir rejimin yaşamasını temin eden asıl unsur, anayasanın mükemmelliği değil, halkın ve özellikle de siyasal liderlerin anayasada ifadesini bulan kurallara bağlılık derecesidir.” Sanki bugünkü Türkiye’yi anlatıyor gibi...
Demek ki rejimin adının demokrasi konulması yetmiyor. Stephan Carter’den küçük bir alıntı daha yaparsak taşı gediğine koyacağız: “Rejimi işleten ve kamuoyunu yönlendiren siyaset ve fikir adamlarının demokratik sistemin üzerinde önceden anlaşılan kurallara uymadığı, kendi çıkarları için ‘siyasi hile’ yaptığı veya hile yapanları görmezlikten geldiği, kınamadığı, reddedip cezalandırmadığı bir toplumda demokrasi yönetemez.”
Nitekim Türkiye’de demokrasi beklenen sonucu vermiyor. Yönetemiyor. Çünkü Carter’ın söylediği tespitler benim ülkemde pratiğe dönüşmüş de ondan. Çok daha önemlisi, muhalefet, iktidar karşısında başarılı olamıyor. Çünkü doğruluklar üzerinden politika üretip, sonunda işi çıkara bağlıyor. Böylece hak ve haklılık asla kazanamıyor...

Yazarın Diğer Yazıları