Hacda yine ölüm!
Suudîler, hac organizasyonunu beceremiyorlar. Tünel faciasını biliyoruz. Vinç faciasını biliyoruz, şeytan taşlama facialarını biliyoruz...
Dün gelen haber "Yine mi!" dedirtti.
İlk bilgilere göre 800'e yakın hacı adayı izdihamda ezilip hayatlarını yitirmiş.
Daha 10-15 gün önce meydana gelen vinç faciasının acısı yürekleri yakmışken, hemen ardından bir facia daha.
Herkesin aklındaki soru: "İçlerinde Türk var mı?!"
Türk arama! İnsan ölüyor insan!
Vinç faciasında 100'den fazla kişi hayatını yitirdi. 2 Türk öldü, 3 Türk öldü, 8 Türk öldü haberleri gelince, 100'ün üzerindeki rakama bakarak, çok değilmiş, diye bir rahatlama duyulması yok mu, insan, insanlık adına üzülüyor, Müslümanlık adına üzülüyor. Elbette Türkiye olarak kendi vatandaşlarımızı merak ederiz. Ama, bu merak diğerlerinin de insan olduğunu unutturmamalı.
20 yılda 3 bin kişi ölmüş. Dünkü facia ile birlikte bu rakam artıyor. Türklerin hiç unutamayacağı bir facia 2 Temmuz 1990'daki Tünel Faciası'dır. Rakamlar bile kesin değil; bazı kaynaklarda 550 Türk'ün hayatını yitirdiği yazılı. Toplamda vefat eden hacı adayı 1400'ün üstünde. Üçte birinden fazlası Türk. İçlerinde bildiğimiz, istifade ettiğimiz bir insan varsa, üzüntümüz artıyor... (Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu Eski Türk Edebiyatı sahasının seçkin bir ismiydi. O da Tünel Faciası'nda hayatını yitirmişti.)
Daha geriye gitmiyoruz... İran'ın "devrim" ihracı heyecanının sürdüğü yıllar...1987'de Mekke'de Batı'yı protesto eden 400 İranlı Şiî hacı adayı Suudî polisine direnince çatışma çıkıyor ve 400 İranlı ölüyor.
Mina'daki (şeytan taşlama mahalli) faciaları sıralayalım: 1994'te 270, 1997'de hacı adaylarının kaldığı kampta çıkan yangında 343, 1998'de 119, 2001'de 35, 2003'te 14, 2005'te 244, 2006'da 367 kişi hayatını yitiriyor. Aynı yıl Kâbe yakınında bir otel çöküyor ve 76 kişi ölüyor. Bunlar içinde iki Türk hemşire de var. Hemşireler çöken otelin önünden Kâbe'ye namaz kılmaya gidiyorlarmış.
Hâlbuki Suudîlar, şeytan taşlama alanlarını kullanışlı hâle getirmişler, kapasiteyi artırmışlardı.
İnsan psikolojisi bu. Kitle şuursuzlaşıveriyor, bir panik havasıyla savruluyor.
Gustave Le Bon, "kitle" ve "psikoloji"yi ayrı ayrı değerlendirir. İki kelime bir araya gelince anlam değişiyor. Kitle psikolojisinde kolektif şuur ortaya çıkıyor. Kitle bir tek varlık hâline geliyor. Ve "Kitlelerdeki zihniyetin tekleşmesi kanunu"na uyuyor.
Le Bon şunu da söylüyor: "Kitleyi meydana getiren fertler kimler olursa olsun; yaşama biçimleri, iş güçleri, karakterleri yahut zekâları ister benzer, ister ayrı olsun, kalabalık hâline gelmiş olmaları onlara bir nevi kolektif ruh aşılar."
Hac esnasındaki izdihamı nasıl izah edeceğiz? Kitle ne kadar sıkışık olursa olsun, intizam içinde hareket edebilir. Ama gaye var: Şeytanı taşlamak (kolektif ruh)! Taşlanacak yer küçük bir alan, kitle ise milyonla ifade ediliyor. Bir gayeye yönelen kitle, şeytana karşı hırslanıyor, daha yakından, daha fazla taşlama emelinde. Hırs ölüm getiriyor!
Ve hırs cehaleti örtmüyor; cehalet ve hırs birleşince... Bunun ifadesi yok!