Gül, MHP’yi ikna edebilir mi?
Seçimler sadece yerel yönetimleri belirlemedi. Aynı zamanda Ağustosta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik rapor vermiş oldu.
Balkon konuşmasına aile fertleriyle çıkan Başbakan’ın ihvan işareti yaparak seçim sonuçlarını kutlaması bir tarafa, özellikle milli iradenin ne kadarını temsil ettiğine bakılırsa, salt AKP oylarının beklenen sonucu vermeyeceği açık.
Milli irade gücünü; % 43.5’u AKP, % 57.5’u muhalefet olmak üzere dağıtmıştır. Bu yetki dağıtımında millet, cumhurbaşkanlığını kimseye garanti etmemiştir.
Her sözünde en çok oyu almayı “millet iradesi” olarak tanımlayan AKP çevreleri, millet iradesinin seçmen iradesine dönüşerek onun da seçime giren partilere dağıldığını anlamak istemiyor.
Milli irade en çok oyu alan partiye verilen irade değil, tüm seçmenin iradesi olarak muhalefeti de içine alan iradedir. Öyle olmasaydı, seçilenler, makamlara kimin yetkisiyle ve neyi temsilen gidip oturacaklardı?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik işaret fişeği, muhalefeti yeni ortaklıklar düşündürmeye başladı. Bu arada hâlihazırda görevde bulunan cumhurbaşkanının verdiği mesajlara bakılırsa adaylığını açıklamasa bile içinden derin hayaller yaşadığı anlaşılıyor. Hatta bu mesajların bir kısmı muhalefetin içine su serpecek ipuçlarını içeriyor.
Geçmişte MHP’nin desteği ile makama oturan Abdullah Gül, yeni dönem için tekrar sempati kazanabilirim düşüncesine girmiş olabilir mi?
Erdoğan’ın sert, dışlayıcı, ötekileştiren katı ve yasakçı üslubuna karşılık, alabildiğince yumuşak, tedirgin etmeyen bir dili seçen Gül’ün son demecinde ileri sürdüğü bazı satır başlarına bakılırsa MHP kanadına da göz kırptığı söylenebilir.
Ne diyor Gül? Özetle;
1-Yolsuzluk iddialarının vicdanlarda hiçbir şüphe kalmayacak şekilde aydınlatılması gerekiyor.
2- ‘Özerklik’ taleplerinin aşırı ve yanlış olduğunu düşünüyorum.
3- Kendi gündemimize dönüp, güçlü reform sürecini başlatmamız gerek..
4- Yasalar reaksiyonel değil rasyonel olmalı..
“Yolsuzluklara” vurgu yapması çok doğal bir istek değil mi? Aklı başında olan herkes bunu söylüyor zaten. Gül, genel çoğunluğun söylemine tercüman oluyor. İçimizi okşamıyor mu?
Ya “özerklik” ? Orada bir denge kuruyor. “Özerklik olmasın, karşıyım” demiyor. Konuşmasına “AB şartlarında yerel yönetimler konusuna şerh koyduk” hatırlatmasından sonra “talepleri aşırı buluyorum” diyor. Bu durumda hem Doğu ve Güneydoğu halkına hem de Türkiye’de olabilecek makul çizgiye gönderme yapıyor.
“Kendi gündemimize dönelim” lafı, demokrasi ve özgürlüklerin genişletilmesi, bir hukuk devleti idealine doğru koşan Türkiye’nin yeniden bu dinamikleri öne çıkarması talebidir ki tüm seçmen katmanlarını ihya eder..
Yasaların “reaksiyonel olmaması gerektiğini söylemesi” ise söylem olarak hoş, ancak pratikte kendisinin de riayet etmediği gerçeklerdir.
Cumhurbaşkanı Gül, bu açıklamalarıyla Türkiye’nin tüm sağduyusuna ve özellikle de sağ seçmen tabanına hitap etmektedir.
Tüm bu şirinliklere rağmen ortada reel bir durum var: Yaşanan ve yaşanmış gerçeklik!.
Nedir o?
Şudur: Teorideki Gül ile pratikteki Gül, aynı değildir. Teorideki Gül, çok cici ve şirin, pratikteki Gül ise AKP iktidar gücünün en tepedeki koruyucusudur.
Sonuç olarak MHP seçmeninin en kırılgan noktası, “özerklik” meselesidir. Gül, MHP tabanını incitmeyecek bir denge politikasıyla yeniden MHP’yi ikna edebilir mi?
Bakacağız...