Gelin bölünelim sürecine ortak aranıyor
AKP’nin bilinçaltında daima var olan “taviz verelim sorunu çözelim” politikasına en sonunda CHP de katıldı. Bu durum, beraberinde yenilmişliği, geri adım atmayı, kendine olan güvensizliği de getiriyor.
AKP’nin hükümet etme ve ülke sorunlarını çözme meselesinde dışa bağımlılığı da cabası.
Türkiye’nin hem bölgesel ve hem de iç meselelerini uluslararası emperyal yapılarla çözme geleneği yeni değil. Tanzimatçı zihniyetin İngiliz hayranlığının bizi nerelere sürüklediğini biliyoruz.
Türkiye’de seçimlerde güçlü bir iktidar kazanan aynı anlayış, ne yazık ki yine aynı rolleri tekrarlarken geçmişten zerre kadar ders almıyor. Bu bağlamda geçmişte meselelerini İngiltere’nin himayesinde çözeceğine inanan Osmanlı hükümetleri ile, şimdi ABD ile çözeceğine inanan AKP hükümeti arasında ne fark var?
Bazılarının mütefekkir dediği, esasında zihnen Batılı kölelerin de durumu hiç değişmiyor.
Gazetelere bakınız.
Hepsi ağız birliği etmişçesine MHP’nin sözüm ona “çözüm sürecine” neden katılmadığını sorguluyor. Hâlbuki asıl kendilerini sorgulamaları gerekir. “Tarihte yaşananları tekrar ediyoruz, aynı rolleri milim saptırmadan oynuyoruz. Bu yanılış değil mi” diye kendilerine sormaları gerekmez mi? Şimdiden söyleyelim; bu gidişin sonu bellidir. Gene bir Amiral Calthorpe gelir, bir ABD gemisini İstanbul açıklarında demirler, tükenen Türkiye’nin hükümet yetkilisini ayağına çağırır ve Mondros benzeri bir anlaşmayı şırak diye imzalatır. Bizimki neyi imzaladığını tam olarak düşünemez bile.
1915’te Çanakkale’yi 200 bin kayıpla İngilizlere vermeyen devlet, dört yıl sonra kendi ordusunun silahlarını kendi eliyle düşmana teslim ettiği yetmezmiş gibi bir de bol fırça yiyerek verdi Çanakkale’yi.
İşte böyle günlerde, milli direnişi gaflet ve dalalet olarak suçlayarak hain ilan edenler, İslam’ın yüce adını vatanseverlerin aleyhinde fetvaya dönüştürenler, İngiltere’ye boyun bükerdi “Bunlar düvel-i muazzama azizim. Büyük devletler. İyi geçinmek lazım” derlerdi. Son devşirmeler de aynısını söylüyor; tek farkla: İngiltere yerine ABD diyorlar.
Beyinlerinde taşıdıkları ayet ve hadisler onları, baş eğmekten kurtaramazdı. Çünkü milliyetsiz Müslümanlardı. Belirli bir toplumsal kimliğe inanmıyorlardı. Kısacası uluslaşamamış kimselerdi.
Hâlbuki kim olduğunu bilen, tarihi rollerini hatırlayan Müslümanlar, Kuvay-i Milliye fikir ve ideolojisi ile “ben Türk’üm” diyerek beyinlerinde taşıdıkları ayet ve hadislerden aldıkları iman gücüyle Sakarya’da Dumlupınar’da destan yazmaktaydılar.
Fark bu.
MHP bu farkı temsil ediyor.
Osmanlıcı düşünenler, “verelim, bölelim, ayıralım, açılalım, farklılıkları tanıyalım” diyorlar. Bilmiyorlar ki Osmanlıcılık dün de işe yaramamış Devlet-i Âlîye’yi kurtaramamıştı. Ardından gelen İslamcılık bile sıra Arap vatanseverliğine gelince çölde isyan bayrağıyla karşılaşmıştı. Hatırlayın tarihi lütfen: Tam 5 milyon şehit vermiştik.
İster sev; ister sevme, ittihatçıların yaktığı ateş, milliyetçiliğin ocağında pişince, oradan doğan Kuvay-i Milliye ile Türkiye diye bir devlete kavuşabilmiştik.
Şimdi o günlerden kalan Kürtçülüğe bizi mağlup etmek isteyen Tanzimatçı anlayış yeniden hortladı. Tam on yıldır aynı şeyi tekrarlıyor: “Türkiye mozaiktir. Irkçılığa karşıyız. Kürtleri asimile ettiler. Çok kültürlü bir toplumuz...vs” .
Bu söylemlere halkın büyük bir kısmı inandı ve Kürt ulusçuluğuna bağlandı. Böylece Kürtçülük terör olmaktan çıkarak iktidar ve aydınların desteği ile “siz ayrısınız” telkinlerine cevap olarak siyasallaştı. “Evet, biz ayrıyız” diyorlar.
Şimdi uluslaşan yurttaşlarını “siz ötekisiniz haberiniz yok mu” diye diye saflaştıranlar “gelin pazarlık edelim” diye zar zor kurduğumuz Türkiye’nin milli yapısını bozmaya çalışıyorlar. MHP de katılmıyor.