Gelecekte AKP zorbalığını konuşacağız
Dün 28 Şubat denilince nefesi kesilenler, ağzı damağına yapışanlar koro halinde haykırıyorlar, “28 Şubat’ta kim ne yaptı? Bana şunu dediler, ben böyle yaptım vs. vs.”
Böyle konuşanların çoğundan en ufak itiraz yoktu o günlerde.
Fadime Şahin, Müslüm Gündüz meselesinde Türk kamuoyunun idrakini kontrol altına almak için, ellerinden geleni yaptılar. Televizyon kanallarından o yayınlar yapıldığı için halk nasıl kandırıldığını yıllar sonra anladı.
Bir irticai facia ile karşı karşıyayız sandı.
Korkutuldu.
Ülkede herkes Müslüman olduğunu söylüyordu ama cumhuriyet rejiminden de memnundu. Kimse tepesinde ’Demokles’in Kılıcı’gibi duran, kendisini yetkisi olmadığı halde denetlemek isteyen dini bir otorite ve buna dayalı rejimi görmek istemiyordu.
Korkusu bundandı.
Esasında İslam dini, kendisini sahiplenme, elinde tutma ve buradan siyasal bir iktidar üreterek toplumu yönetme yetkisini kimseye vermiyor. Din, İslam’a inanan herkesin dini. Belirli bir grubun, ideolojisinin veya kültürün tekelinde değil.
İşte merkez medyanın televizyonlara çıkardığı Fadime Şahinlerden, andıç haberlerinden öyle bir duruma gelindi ki, sanki dinin kurallarından kendine görev çıkartıp, halkı kontrol edecek teokratik zorba bir rejim oluşturuluyormuş algısı yaratıldı.
Sonradan öğrendik ki, meğer hepsi toplum mühendisliğinin eseriymiş. Batı Çalışma Grubu’nun psikolojik harekâtının birer projesiymiş.
Geriye dönüp baktığımızda, “Türkiye’yi kurtarıyoruz, Atatürk’ü koruyoruz. Cumhuriyeti kurtardık” diyerek siyasal gidişata, işleyen rejime makas değiştirtenler, meğer asıl harekâtı kendilerine yapıyormuş.
Onların araladığı gedikten içeri dolan su, Atatürk bentlerini teker teker yıkıyor.
Milli bayramları ortadan kaldırmaya yelteniyor, Amerikalılara, Malatya’da üs kurduruyor, tarihsel olaylardan hesap sormaya çalışıyor. Türkiye’nin siyasal düzenini sorguluyor. Acaba özerk bir devlet kurdurtsak mı düşüncesini dillendirmeye çabalıyor.
Bir de 28 Şubat mağduruymuş rolü oynamıyor mu gel de şaşma.
Bakınız, Refahyol’un 28 Şubat’taki tavrı ile AK Parti’nin 27 Nisan bildirisine karşı duruşunu karşılaştıran dünkü büyük ağabey Oğuzhan Asiltürk ne diyor bu durum karşısında: “Bu iktidar o zaman olsaydı bırakıp kaçardı. Öyle yağma mı var?”
Bitirmiyor sözlerini. Devamındaki cümle çok daha ilginç ve vahim: “AKP’yi iktidara getiren ABD ve dünya siyonizmidir.”
Hükümetin ABD ile ilişkilerini, birlikte attıkları adımları, daha dün “sıfır sorun” diyerek barışıp, sınır açtıkları Suriye ile birden bire düşman olmaları, Arap Baharı’ndaki hükümetin tutumunu, bir araya koyun bakalım, Oğuzhan Asiltürk’ü doğruluyor mu?
Mevcut iktidar, tıpkı 28 Şubatçılar gibi gerçekte demokrasi peşinde olmak yerine, kişilerin peşinde olmakla suçlanıyor.
Milli Görüş hükümetinin eski İçişleri Bakanlarından Oğuzhan Asiltürk, bugünü anlamamıza yardım edecek bir tespitte daha bulunuyor. Bakın ne diyor AKP’lilere: “Basın, haber ajansları ellerinde. ABD bütün desteğini askerden çekmiş.” Bu şartlar altında kabadayılık çok kolay.
Demek ki gelecekte AKP iktidarının nasıl hukuk dışı kaldığını, Türkiye’yi nereye götürdüğünü ve en mühimi de geliştirdiği zulüm sistemini konuşacağız...