Geçmiş bir polemik
Size bugün tarihî bir belgeyi vereceğim. Aydınlık gazetesi geçen gün “90 yıldır görevdeyiz” başlığıyla gazetenin yayının serüvenini anlatırken Ercan Dolapçı diyor ki: “1 Haziran 1921’de Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası Kurucusu Dr. Şefik Hüsnü Deymer önderliğinde İstanbul’da işgal altında çıkan Aydınlık ...” Aydınlığın kurucusu Şefik Hüsnü (1887-1959) Sovyetler güdümündeki, Nâzım Hikmet Ran’ın da bir ara çok faal olduğu, yönetiminde görev aldığı illegal Türkiye Komünist Partisi’nin genel sekreteriydi. Aydınlık gazetesi yeniden günlük yayınlanıyor ... Hayırlı olsun!
Anadolu Mecmuası’ndan pek kimsenin haberi yoktur. Sonra çok tanınacak ilim ve fikir adamları yazmışlardır. İleride bu dergi hakkında ayrıntılı bilgi vereceğim. 12 sayı çıkmıştır ama Türk fikir hayatında başlı başına bir yer edinmiştir. (Yakında derginin tamamı yeni harflerle yayınlanacak.) Bu dergide, Aydınlık dergisi hakkında “Aydınlıkta Bir Zulmet” (Zulmet: Karanlık) başlığıyla ağır bir yazı çıkmıştır. Yazıyı kaleme alan A. M.’dir. A. M., ünlü sosyolog Prof. Dr. Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu (1902-1974)’dur. Yine Anadolu Mecmuası yazarlarının da yer aldığı, 1921-1924 yılları arasında yayınlanan Dergâh dergisinde de başlangıçta Aydınlık dergisinin yayın hayatına girişi sevinçle karşılanıyordu. (42 sayı olan Dergâh’ın tamamı da yakında yeni harflerle sizlerle buluşacak. İki yayını da bir tarafa not edin, çok önemli çünkü.)
Aşağıdaki yazı çok eskide kalmıştır ... Köprünün altında nice sular aktı ...
“Proleter halk” sözüyle Aydınlıkçılar’a bir “güzellik” yapayım istedim.
Bir dönemin tartışmasının esasında neler vardı, görünüz diye yayınlıyorum:
***
Bilmeyiz, nazar-ı dikkatinizi celbetti mi? Bu hafta ilâncılıkta bir terakkî hatvesi atıldı. Bilhassa matbuat müntesipleri bu hatveden istifadeye koşmalıdırlar. Hatvenin mahiyetine bakınız. Aydınlık mecmuası bir duvar ilânı yaptırıyor, içinde şu satırlar var:
Aydınlık çıktı / Kim ki, masal okumaktan bıktı / Aydınlığı okusun...
Bir dakika şaşırıyorsunuz. Masal ne demek? İlâncılıkta her şeyi gördük, fakat sahîf bir menfaat uğruna bir memleketin bütün kalem sahiplerini, bütün yazılarını masalcı ve masal yaparak kendisini i’lâ etmek kadar küstahâne reklâm görmedik. Aydınlık bunu da gösteriyor. Bolşevizm’in şiire verdiği son mütekâmil! şekli duvar ilânlarına kadar geçiren, bu yabancı ruhlu mecmuanın mahiyetini göstermek zamanının artık geldiği kanaatindeyiz.
Moskof ruhlu birkaç gencin kendilerini Leningrad’da yaşatan o mevhûm hayalin sersemleten tesiriyle neşrettikleri mecmua, Aydınlık neyi müdafaa ediyor? (...) Bütün bunlar müdafaa edilen şeyi göstermeye çalışıyor: Maxizm.
(...) Marx yaşasaydı ve kendi prensibinin Türkiye’de henüz şuurunu idrak etmeyen çocukların eline düştüğünü görseydi, eminim hüsranına hıçkıracak ve Kapital’ini yırtacaktı.(...)
Fikir gibi şiir de bu çocuklar elinde ibtizâle uğramış. Şiirin tarihi acaba böyle bir ibtizâli kaydetmiş midir? Hayır, ne kaydetmiştir ne de kayda tenezzül edecektir. İşte bu ibtizâle ait numunelerden birkaç mısra:
Ey bizi / İstismar ateşiyle yakan / Yıllarca kanımızı akıtan canavar
Bizim yalnız / Bir bildiğimiz var: / Sınıf!...
Bunlar mısra değil, âdeta çocuk kusuntularıdır. Bilmem ki, herhangi bir içtimaiyatçının nazariyesini bu şekle sokmakla ne fayda gözetiliyor? Meş’ûm bir tesadüf ile gözüme ilişen bu mısra?!lar, şiirin ezelî kudretine vurulmuş nankör ve âciz birer yumruktan başka bir şey değildir. Hülâsa mecmuanın ilmî olduğu tevehhüm edilen fikir cephesi gibi, şiir cephesi de vesvese ve nara ile dolu!
İşte masal okumaktan bıkanlara hakikati tavsiye eden Aydınlık’tan alınacak intibalar... Bu intibaların heyet-i mecmuasına biz “aydınlıkta bir zulmet” diyoruz. (A. M. [Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu], “Aydınlıkta Bir Zulmet”, Anadolu Mecmuası, S. 8 (1340) [1924])
Yazının tamamı Anadolu Mecmuası’nda. Bizim ki sadece maziye bir nazar...