Gazetecilere brifing!
O "İslâmcı" gazeteciyle çook eskiden bir takışmamız oldu. Ta 1990'ların başında ismini vererek birkaç yazı yazdım. PKK'ya doğru yalpalıyordu. (Hâlâ yalpalıyor. Âkillerdendir. AKP, PKK'yla kankalığı bitirip mücadeleye başlayınca, Ağustos 2015'te 21 "âkil akılsız"la PKK'nın önünü açmak için bir bildiriye imza atmıştı.) Recep T. Erdoğan'ı tenkit etmeye kalkmış, ağır cevap almıştı. Adam bu cevaptan sonra belini doğrultamadı. Aslında tenkidinde haklıydı. Bir gazeteci önce muhaliftir. Zaten onun için yazar. Meselelerin olmayacak tarafından bakar/bakmalıdır. Bu aynı ideolojide olanlar için de bir kazançtır. Ama parti liderleri bundan hiç hoşlanmıyorlar. İllâ övülmek istiyorlar. Hep övülürseniz, her hareketinizde keramet aranmasını isterseniz yanılırsınız. Kime nasıl anlatacaksınız bunu?! Yani R. T. Erdoğan, aynı kulvarda kendisiyle yıllarca patinaj yapmış birinin, arada bir zemin yoklamasına bile tahammül edemedi. Belki o kişinin bir önceki cumhurbaşkanına oynadığını düşünmüştür. Ne vehme kapılırsa kapılsın, her zaman görüşebileceği bir insanı alenen aşağılamanın da bir manası yok. "Gel arkadaş, ben sana neyin ne olduğunu izah edeyim." demek makamına mı dokunur?!
Bu zat en son yazdığı gazeteden, ağleb-i ihtimal Saray'dan alınan bir işaretle, uzaklaştırıldı. Adam da tuttu bir kitap yazdı. Reis'ten inceden inceye intikam alıyor! Pensilvanya'ya nasıl "barış" mektubu taşıdığını anlatmış. Mektup üzerinde durmuyorum. Başka bir şeyden bahsediyor bu kişi (Ona geleceğim.) Gazetecilerin elçilikleri yeni değil. Turgut Özal zamanında da, Bekaa'ya, Şam'a mektup taşıyan, lâf taşıyan gazeteciler olmuş; bu lâf taşıyanlar, arabuluculuğa soyunanlar, nedense PKK'ya teşne olanlardan seçilmiştir. Kılavuz karga yani! Biri Radikal'da yazıyordu, sonra Radikal tümden kapanınca, artık aktif gazeteciliğe nokta koydum, demiştir.
(Elçilik meselesinde Talabanî'nin, hatıraları mühimdir. Londra'da Arapça çıkan El-Vasat dergisinde kendisiyle yapılan uzun mülâkatın ilgili kısmının tercümesini, biz "İmralı'daki Konuk" kitabımıza aldık. İbretlik sözleri vardır Talabanî'nin. Birçok husus açıklığa kavuşuyor. Zamanında yazdım, yine hatırlatayım: Abdullah Öcalan'la, Türkiye'ye teslim edilmeden önce yapılan son mülâkatın da tercümesi bu kitabımızdadır. Burada, şimdi Kandil'de PKK'yı yönetenlere, neler söylemiş, bir okusanız!... Önce eş baş Selahattin okumalı; kendisine ders çıkarır.)
Pensilvanya'ya mektup taşıyan adam, ABD'ye uçmadan önce İstanbul'da, R. T. Erdoğan'ın evine görüşmeye gider. Koruma onu yanlışlıkla alt kata indirir. Adam bir de ne görsün! "Havuz-Yandaş" gazetelerin köşe yazarları oradalar. R. T. Erdoğan'dan talimat almak için bekleşiyorlar! Demek "Havuz"un da "havuz"u varmış!
MHP içinde, mevcut Genel Başkan'a güçlü rakipler çıkınca, AKP kanadı birden telaşa kapıldı. Güçlü muhalifler MHP'yi sıçratabilir. Zayıf olan Balgat'ta oturan şu anda. Destek "zayıf"a verilmeli ki yutulabilsin. "Havuz-Yandaş" yayın organlarında neredeyse aynı cümlelerle, "zayıf"a destek çıkıldı. Bu desteğin bir merkezden yöneltildiği açıktı. Yazmıştık.
Saray'dakinin eski yoldaşı, meseleyi müşahhas bir örnekle açığa kavuşturdu. Reis, gazetecilere bizzat şunları şunları yazın, diyor.
Balgat'taki bundan utanır, "Ben ne yapıyorum?!" der, çekilmeyi bir kere daha düşünür mü?
Nerdeee?!