FETÖ'cüdür; çürüsün!

FETÖ'cüdür, dediler, tuttuklarını içeri tıktılar.

"FETÖ"den tutuklu 21 gazeteci serbest bırakıldı; keskin dilli bir "yandaş" çıktı tivitleri sıraladı: "Bu tahliyeler millete ihanettir!", "19 tane namlı FETÖ'cü serbest bırakıldı. HSYK'yı bu hâkimle ilgili göreve çağırıyorum. Artık yeter!", "Hain FETÖ'cüler için yeniden gözaltı kararları çıkıyor. Helal olsun bu savcılarımıza."

Daha bir sürü gözdağı satırları. (Bu tivitleri, o bilinen zat değil de, herhangi biri atsa ne olurdu? Hâkimleri, savcıları tehditten dava edilir miydi, edilmez miydi?)

Demek ki "yukarı" müdahale etti; bu gazeteciler darbeye mi katılmışlar? Ellerine silâh mı almışlar? İnsanlarımızı şehit mi etmişler? Böyle olsa bırakmazlardı. Hâkimler üzerine gidilince, biri tutuklamazsa diğeri tutukluyor. İnsanın şahsiyetiyle, iradesiyle bu kadar oynanır mı?

Hapishanelerde insanlar çaresiz, yalnız, dertlerini anlatabilecek bir "devlet" yok ortada... Çocukları, eşleri aç… Yurdun dört bir tarafından "görülmüştür" mektupları geliyor. Ak Parti milletvekili Darbe Komisyonu Başkan Vekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ ile üç gün süren röportajımız, inanın, kanunî haklarını kullandıkları hâlde hapishanelere tıkılanlara bir umut olmuş. Selçuk Özdağ, darbeyi önlemede de önemli rol oynayan bir isim. Pensilvanya'daki meczup yüzünden hapse atılanlar için ölçü konulması gerektiğini cesaretle söylediği gibi, ByLock'un kesin suç delili olma meselesinin değerlendirilmesini istemiştir. Meğer bu program, daha önce herkesin indirebileceği bir programmış. Selçuk Bey'le muhaveremizi okuyanlar çok umutlanmışlar. Darbeye bizzat katılanlara ne ceza verirseniz verin; herkesin kabulü. Ama bir "cemaat"e aldanmışa (Benim nazarımda bir Müslüman hangi cemaate, hangi tarikata girmişse o aldanmıştır!), bankasından derneğine, mektebine, kanunen verilmiş haklarını kullananlara hapis, ihraç reva mıdır? Sayı bir değil, üç değil, bin değil, 10 bin değil; 42 bin hapis, 120 bin ihraç! Aileleriyle birlikte sayı 2 milyonu buluyor! Bu kadar insanın suçlu olabileceğini aklınız alıyor mu? Öyleyse, daha önce yazdığım gibi, mekteplerinde okumuş bakanımız da, Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ da (Meczuba övgüde sınır tanımadı.), Ak Parti'nin ileri gelenlerinin, hatta "Ergenekon davasının savcısıyım." diyenin, "Aldatıldık." diyenin de yerinden edilmesi gerekmez mi?

Tam bir Cahiliye Dönemi kabilecilik anlayışı... Müslümanlığın geriye dönüşü... İnceleyin... Diyanet'in belirlediği küçük kıyamet alâmetlerinin, Cahiliye uygulamalarının, AKP dönemiyle birebir örtüştüğünü göreceksiniz. Meselâ; Cahiliye'de elleriyle put yapar, sonra ona taparlardı. Zamanımızdaki birini "ilâhlaştırma"yla karşılaştırın. Hiç fark yok! (15 Ağustos 2014'te çıkan "Cilâlı Cahiliye Dönemi" başlıklı yazıma da dikkatinizi çekerim.)

Sık tenkit ettiğim Selahaddin E. Çakırgil, dün, Star'da, bütün cesaretini toplamış, "yukarı"yı kızdıracağını bile bile, mağduriyetlere dair bir yazı yazmıştır. "Yandaşlar"a örnek olacak, "Mâşerî vicdan'ı rahatsız eden yanlışlıklar hemen giderilemez mi?" başlıklı yazıyı girip okuyun lütfen. Çok çarpıcı İran örneğini vermiştir.

"Adalet" varsa "devlet" vardır!

Yazarın Diğer Yazıları