Festivaller iptal ettirdim ‘din’ adına!
Dün Türkiye’de dinin nasıl anlaşıldığını sormuş ve cevabını aramıştık.
Birtakım kuruluşlar, kendilerince “İslâmî” referansla halkın davranışlarına ölçü koymak/koydurmak istiyorlar.
Bunlar ne kadar ölçü koymak/koydurmak isteseler, insanlar onların istemedikleri uç davranışlara savruluyorlar.
Özellikle büyük şehirlerde sokaklar çıplaklar kampı gibi... Sanki iktidarın farklı yönlendirmelerine inat bir protesto gösterisindeler. Ne yapacaksınız? “Böyle de giyilmez ki...” mi diyeceksiniz?
İktidarın uzantısı dernek ve vakıflar, bildiğiniz gibi “Sivil Toplum Platformu” adı altında bir araya gelip “devlet”e festival iptal ettirdiler. Olacak şey mi?
90 kuruluş bir araya gelip karşı bildiri yayınladılar. İki bildiriye de bakacağız.
İptalcilerin bildirisi:
“İlimiz başta olmak üzere diğer bölgelerde de çeşitli festivaller planlanıyor ve ilan ediliyor.
Son derece üzülerek görüyoruz ki bu festivaller çoğu zaman amacı dışına çıkarak gençlerimizi gayri ahlaki haram ilişkilere, sarhoş edici içki ve madde kullanımına, isyan ve başkaldırıya yönlendirmektedir. Halbuki dünyaya ışık tutacak olan bu gençliğin madde bağımlısı haline getirilip köreltilmesi Türkiye Yüzyılı'na zarar vermektedir.
Ülkemizin deprem sonrası acısının hâlâ taze olduğu, ekonomik zorluklarla mücadele ettiği bu zorlu günlerde, bu gibi faaliyetlere son verilmelidir.
Gençlerimizin helal yoldan kontrollü bir şekilde kültürel faaliyet ve eğlence etkinliklerinde bulunmaları yerine böyle başıboş ve sınır tanımaz kutlama şekillerinin teşvik edilmesini doğru bulmuyoruz.
Bu gibi festivallerin iptal edilmesini talep ediyoruz.
Yapılan her türlü etkinlikte de kız-erkek bölümünün ayrılması, alkollü içki ve madde kullanımının önüne olabildiğince geçilmesi ve denetlenmesi, gençlerin ahlakını bozucu davranışların engellenmesi şeklindeki adımların bir an evvel atılmasını talep ediyoruz.”
Anadolu Gençlik Derneği, MGV, Alperen Ocakları, Cansuyu Derneği, Cihannüma Derneği, Eğitime Destek Platformu, EHAD, Ensar Vakfı, Hasan Baba Vakfı, İHH, İlim Yayma Cemiyeti, Karesi Vakfı, Katre-Der, Hayrat Vakfı, Kızılay, MEMUR-SEN, MÜSİAD, Öder, Önder, Sancak Derneği, Semerkand Vakfı, TÜGVA, Ulu Çınar Derneği ve Vitamin Gençlik Derneği gibi yapıların imzaladığı bu metin buyrukçu. “Hükûmetin Türkiye yüzyılı hedefini destekliyoruz, ne diyorsak onu yapacaksınız.” demeye getiriyorlar.
Bildiri imzalayan kuruluşlar arasında, bu sıralar adından çok bahsettiren Ülkü Ocakları’nı aradım, yoktu. Onlara imza talebi gitmedi mi, yoksa bizi bu işe karıştırmayın mı, dendi?
Festivallerde nahoş hâdiselerin olabileceğini, ölçünün kaçabileceğini düşünebilirsiniz; ancak, sadece tedbirden bahsedebilirsiniz, yasaklansın, diyemezsiniz.
***
Tepki gecikmedi. 90 kuruluş karşı bildiri yayınladı:
“Bu metin, HÜDA PAR ve Yeniden Refah gibi yeni ittifakları ile birlikte kamunun tüm olanaklarını ve kurumlarını ele geçirmiş olan AKP-MHP iktidarının laik demokratik düzeni kökten değiştirmeyi hedefleyen politikalarının vahim sonuçlarını ortaya koyuyor.
Bizler, sıklıkla uğratılan sekteye, yaşatılan akıl almaz sıkıntılara rağmen, farklı inanç ve görüşlere sahip yurttaşlar olarak, laik ve demokratik bir ülkede yaşayabilmek için çeşitli alanlarda mücadele veriyoruz. Farklılıklarımızın bizi zenginleştirdiği inancını taşıyoruz.
Ancak iktidar, baskıcı, eril, anti demokratik bir sistemi olanca gücüyle dayatıp, yeni bir toplum yapısı inşa etmeye çalışmaktadır. İktidar yanlısı sözde sivil toplum örgütleri aracılığıyla da bu sistem pekiştirilmek istenmektedir...”
Bu bildiriyi imzalayanlar arasında CHP, komünist partiler, PKK uzantıları parti ve kuruluşlar da dâhil, solun bütün uçları bulunmakta.
***
Size dün Prof. Dr. Hüseyin Atay, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Dr. Beyza Bilgin, Prof. Dr. Rami Ayas, Dr. Arif Güneş, Dr. Hasan Elik’in imzalarını taşıyan “İslâm Gerçeği” kitabından bahsetmiştim. “İtikadda Zorlama Sapmalara Yol Açar, İslam Zorlamayı Red Eder” ara başlığı altında yer alan şu satırları lütfen okuyun:
“‘Dinde zorlama yoktur...’ (Bakara, 256) ayetindeki zorlamayı Müslüman olmayan kimseler için gibi anlayıp, Müslümanları ise, ibadet ve bazı davranışlarıyla ilgili olarak zorlamak gerektiği kanaatini taşıyanları kendi toplumumuzda da görmekteyiz. Onların bu inançları yanlıştır. Ayet, Müslümana da din hürriyeti tanımaktadır. Dinimizin gerek inanç unsurlarını gerekse ibadetle ilgili yönlerini çocuklara veya daha ileri yaştakilere zorla kabul ettirme ve yaptırmanın nasıl içinden çıkılmaz sorunlar yarattığını, onları nefrete ve inançsızlığa sürüklediğini de gözleyebilmekteyiz. Hz. Peygamber, putlara tapan ve onlarla ilgili birtakım çıkarları olanlara bile sırf din yaşayışla bağlı olarak ilahi vahyi sadece duyurmuş; onlara çağrıda bulunmuştur. Hatta böyle davranması için Allah tarafından uyarılmıştır (Rum, 21-22). İnanıp bağlanmanın ve Allah'a kulluk etmenin, kişinin hür iradesi ile gerçekleştiği kuşku götürmez bir gerçektir. Dinden nefret ettirmemenin yalnızca Müslüman olmayan kimselerle ilişkide geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz? İnsanları Müslüman oldukları için cezalandıracak mıyız? En güzel şekilde davranmak ölçüsü, gerek başka dinlerde, gerekse kendi dinimizde bulunanlarla ilgili bir ölçüdür. Yoksa, ahlaksal tutarsızlık içindeyiz demektir. Hele hele, inançsızlık sevginin değil, nefretin sonucudur. Yalnız kendilerinin Müslüman oldukları duygu ve düşüncesiyle birtakım din kardeşlerini dinin dışına itmek çabasının, onları hor görmenin İslam'da yeri yoktur. (...) Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi bizim dinimizde zorlama yoktur.
Toplum yaşayışının değişik kültür boyutlarında nasıl farklılaşmalar olabiliyorsa, dinsel yaşamda da farklılaşmalar olağandır. Birer dindar kimse olarak katılmadığımız yorum ve anlayışları, davranış biçimlerini yadırgasak bile, dinin dışında görmek ve onlara zorlayıcı bir şiddetle yönelmek; ne o yorum ve anlayışları, ne de o davranış biçimlerini değiştirmeğe yarar.” (İslâm Gerçeği, s. 41-42)
***
En yasakçı II. Abdülhamit’ti. Akıbetinin önüne geçebildi mi?
Yasakçılar şu âyet-i kerîmeyi akıllarından çıkarmasınlar:
“Velev şâe rabbuke le-âmene men fî’l-arzı kulluhum cemî’an efeente tukrihu’n-nâse hattâ yekûnû mu’minîne”
(Eğer rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hâl böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!) (Yunus, 10/99)