Şiddetin önlenmesine karşı bir iktidar
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'ni feshetti.
Daha doğru ifadesiyle,
Türkiye, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi'ni feshetti.
2011 yılında görüşmelerine ev sahipliği yaparak, sözleşmeyi ilk imzalayan Türkiye, tek bir imzayla, Cumhurbaşkanı kararıyla birlikte artık sözleşmenin tarafı değil.
Taraf devletlerden talepler
Söz konusu sözleşme, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla ilgili çıkmış en kapsayıcı belge.
Fiziksel şiddetten psikolojik şiddete, kürtaja zorlamadan kadın sünnetine kadar kadına yönelik şiddetin tüm türlerini içeriyor.
Bu açıdan taraf devletlerin yetkililerine, kurum ve kuruluşlarına kadına yönelik şiddetle mücadele yükümlülüklerine uygun davranmaları, cinsiyet eşitliğine dayalı politikalar geliştirmeyi ve şiddet eylemlerinin yaşanmaması için gerekli hukuki ve diğer tedbirleri almayı şart koşuyor.
Bu kapsamda Fransızca'da 4 P olarak bilinen dört yükümlülüğü taraf devletlere getiriyor:
Önleme (Prevention), Koruma (Protection), İzleme (Poursuite) ve Siyaset (Politique).
Bu kapsamda sözleşmenin devletten taleplerine ve Türkiye'deki iktidarın diline, politikalarına ve sebep olduklarına bir bakalım:
1. Sözleşme, taraf devletlerden kadınlara yönelik şiddetin kabullenilmesine neden olan tutumların, toplumsal cinsiyet rollerinin ve klişelerin değiştirilmesini, şiddet türleri hakkında farkındalık yaratılmasını, eşitliğin ders müfredatında yer almasın, bunlar için STÖ, medya ve özel sektörle işbirliği yaparak halka ulaşılmasını talep ediyor.
2. Sözleşme, taraf devletlerden şiddet mağdurlarının ihtiyaçlarına ve güvende olmalarına önem verilmesini, mağdurların ve çocuklarının gerekli maddi ve manevi destek hizmetini almasını sağlanmasını, bunun için gereken yasal ve resmi düzenlemelerin yapılmasını talep ediyor.
3. Sözleşme, taraf devletlerden kapsamında yer alan ev içi şiddet, taciz amaçlı takip, tecavüz dahil cinsel şiddet, cinsel taciz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja veya kısırlaştırmaya zorlama suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturmaların etkili bir şekilde sürdürülmesi amacıyla gerekli önlemleri almasını; gelenek, töre, "namus" gerekçelerinin herhangi bir şiddet eyleminin bahanesi olarak kabul edilmemesinin sağlanmasını talep ediyor.
4. Sözleşme, taraf devletlerden, kadına yönelik şiddetle mücadele için yeterli ve uygun finansal kaynakları sağlayarak, kapsamlı ve koordineli bir şekilde bütüncül politikalar belirlenmesini talep ediyor.
İşte tüm bu taleplerin karşılanıp karşılanmadığını kontrol etmesi açısından da taraf devlerin temsilcilerinden oluşan bir denetim komitesi (GREVIO) tarafından raporlar hazırlanıyor.
Türkiye, talepleri karşıladı mı?
Sözleşmenin çalışmaları sırasında Anayasa'ya eklenen cümlelerle cinsiyet eşitliği pekiştirilerek, pozitif ayrımcılık ilkesi getirildi, sözleşme hükümleri kadar kapsayıcı olmasa da kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanunda değişiklikler yapıldı.
Ancak özellikle son 5 yıla bakıldığında Türkiye, sözleşmenin uygulanması ve taleplerin karşılanması açısından yeterli adımı atmadı.
Sözleşmenin 12. Ve 42. Maddelerinde namus gibi kavramların şiddete gerekçe olamayacağı belirtilmesine rağmen, Türk Ceza Hukuku uygulamasında namus saiki, kasten öldürme suçlarında haksız tahrik olarak değerlendirilerek faile ceza indirimi uygulandı.
Kadın katilleri, dayakçı eşler, sevgililer, tecavüzcüler ellerini kollarını sallayarak mahkemelerden çıktı.
İktidarda yer alanlar, söylemlerinde cinsiyet eşitliğine aykırı ifadelere sıklıkla yer verdi.
GREVIO'nun 2018'deki Türkiye hakkındaki raporunda, Türkiye'nin mağdurların korunması konusunda yetersiz olduğu, kamu politikalarının kadına yönelik şiddet üzerindeki etkilerinin bütüncül ve derinlemesine değerlendirilmediği, kadına yüklenen geleneksel rollerin kadın haklarına nazaran öncelikli tutulduğu ve Türkiye'de kadına yönelik şiddete dair resmi verilerin bulunmaması dile getirildi.
Gururla öncü olarak imzaladığımız bu sözleşmeden usulca gece vakti çıkılmasının, sözleşmeyi imzaladıktan 9 yıl sonra 'LGBT, gelenekler, millilik' bahanelerine sığınılmasının arkasındaki asıl sebep, devleti yönetenlerin bu sözleşmenin taraf devletlerden beklediği talepleri karşılamada, kadını korumada yetersiz kalması.