Ezanlardan sonra salavat niye okunuyor?

Şaşkın ördek tersin tersin yüzermiş.

Şimdi bizdeki siyaset böyle... Hele en baştakinin/baştakilerin siyaseti...

Ördek” ve “tersin”i başka türlü anlayıp kaş çatarlar, bir yerlere işaret verirler mi, bilmiyorum. Zemin kaydı... Neyi, ne zaman, niçin yaptıkları belirsiz.

Bıkkınlıklar... Telaşlar... Umutsuzluklar...

Dün gece eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un sorularını cevaplandırırken üzerinde durmamız gereken sözler etti.

(Not: Sonra Habertürk’ün sitesinde mülâkatın metnine baktım. Benim dinlediğimle, çözülmüş metin arasında farklılıklar var. Yanlış anlamaya meydan verebilir. Söz konusu olan din. Mülâkatla metnin karşılaştırılması lâzım.)

Ali Bardakoğlu, “Müslümanlar İslâmın görülmesine engel oluyor... İslâm dünyasının genel sorunu bu. İslâm ile Müslümanlık arasına fark koymamız lâzım.” diyor:

“İnsanların Allah katındaki derecesini nasıl bilebiliriz? Allah'ın soracağı soruyu biz sormayalım, Allah'ın vereceği kararı biz vermeyelim. Müslüman demek sadece ibadetle değil insanlara karşı davranışlarımız, ahlâk, adalet, dürüstlüğümüzledir. Doğru söz söyle, helâl şey ye diyor. Biz bundan da kaybettik.”

Bizde de böyle, diğer Müslüman ülkelerde. Kendi söylediklerini Kur’ân’dan çıkarılmış sözler gibi takdim ediyorlar.

R. T. Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen 6. Din Şurası'nın kapanış programındaki sözlerini okuyalım bir de:

“Din kişinin hayatına nüfuz etmezse, kişi zamanla yapıp ettiklerini dinleştirme yanlışına düşer. Bunun için İslâm bize göre değil, biz İslam'a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz. Elbette bu süreçte aşırılığa, ifrata ve tefrite de kaçmayacağız. Özellikle dini, hayattan tecrit eden, belli kalıplara, şekillere, davranışlara hapseden dogmatik bir anlayışa itibar etmeyeceğiz.” (28 Kasım 2019)

Kim ne derse desin, ülkemizde, insanlar “İslâmcılar”ın iktidarda olduğunda hemfikir.

Olmadık tartışmalar açıyorlar. İnsanı kazanmak varken uzaklaştırıyorlar. Karşılarındakine bir “kâfir” demedikleri kalıyor. Kendilerinden olursa kusurlar sevap hanesine yazılıyor. İktidarın bir tv kanalında, bir hanım “Cebimde listem hazır. Ailemiz en az 50 kişiyi götürür.” diyor, intikamdan, öldürmekten bahsediyor. Hiç oralı değiller. Muhalif gördükleri bir kanalda aynı sözler söylense, kanalı kapatmaya kalkışırlar. Nitekim, yakın zamanda muhalif kanallara cezalar geldi.

Ve muhalif gazeteciler boşu boşuna mahpuslar. Gazetemizin yazarı Murat Ağırel meselâ... Hiçbir surette tutuklanmaması gerekiyor. Ama tutuklu (Murat selâm.)

Az konuşsun ve hatta hiç konuşmasın, maraza çıkarmasın, önünü keselim başka partiye gitmesin diye Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi yapılan Bülent Arınç uzun bir aradan sonra yine konuştu.

Youtube'da Kemal Öztürk’ün programına katılan Bülent Arınç, ezanlardan sonra okunan dualar için “Bana kalırsa ben bu bir ‘bid’at’tir.” dedi ve ortalık yıkıldı. Dinî mesele olunca B. Arınç aklına estiği gibi konuşmaz, konuşmaz.

Geçmişte bu konuya ben de hafif dokunmuştum.

Bülent Arınç aynen şöyle diyor:

Her gün yatsı ezanı okunuyor. Camide kimse yok. Cemaat de yok zaten. Namaz da kılınamıyor. Ama arkasından aziz kardeşim 15 dakika salavatlar, mevlid-i şerifler, dualar... Böyle bir şey bir defa olur benim bildiğim. Her gün mevlid-i şerif gibi ezanın arkasından öğlen de var böyle bir şey daha kısa, ikindi de var böyle bir şey daha kısa.

İnsanları nefret mi ettiriyoruz yoksa insanların dinî duygularını daha mı canlı tutuyoruz...Bana kalırsa ben bu bir ‘bid’at’tir diyorum.”

Öyle ki, cenaze için salâ (salât) okunmasını bile bid’at sayanlar var.

Ezan haber vermedir. Sonradan çıkmıştır. Peygamber Efendimiz de namaz vakti bilsin diye uygundur, demiştir. Mevlit okunması bile tartışılırken uzun uzun salavat getirmek, cami içinde olsa hadi yeridir, ama dışarıda, Müslüman olsun veya olmasın herkese hitaben, vaziyeti uygun veya değil, davul zurna çalınıyor, ekranlarda bangır bangır şartı türkü söyleniyor, bir tartan da salavat okunuyor. Olabilir mi? Kimin sessiz, huşu içinde dinlemesini bekleyebilirsiniz?

Yersiz ve zamansız tavırlar yozlaşmayı beraberinde getirir. Dinî ifadeler yavanlaşır.

Dini kendi ifadelerinden ve yaşayışlarından ibaret sananlar, Müslümanlığa nasıl zarar verdiklerinin farkında olmuyorlarsa, bu da ayrı bir problem.

Şu bilgiyi de vereyim: Hz. Peygamber’in adı geçitiğinde salavat getirmek başka, ezandan sonra salavat okumak daha başka. (Salavat, “salat”ın çokluğu olmakla beraber, dilimizde teklik anlamda kullanılır.)

Birincisi Kur’ân’da buyrulmuştur: “Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun.” (Ahzab, 33/56).

İkincisi ise, ilk defa 1300’de Memlük Sultanı El-Melikü’n-Nâsır Muhammed bin Kalavun’un emriyle cuma ezanından önce; 1389’de El-Melikü’s-Sâlih bin Eşref Zeynüddin II. Hâccî döneminde akşam ezanı dışında bütün ezanların ardından salâ verme usulü getirilmiştir. Yani hükümdarlar buyurmuş, imamlar uymuştur.

Bizde de “biri/birileri” buyurmuş, “Diyanet” uymuş anlaşılan.

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları