Ey Yunanistan! Barışık olmalıyız

Barışık olmalıyız. Özellikle komşularla. Biz bütün komşularımızla barışık olmak istiyoruz. Görüyoruz ki, komşularımız oyun içinde oyun döndürüyorlar.

İşte Gürcistan, işte Ukrayna. Ukrayna ile sınırlarımız olmasa bile, deniz bağlantımız var. İki ülkeye de kimliğini gösterip giriyorsun. Ha senin ülken ha benim ülkem; fark etmiyor. Bir samimiyet doğuyor; düşmanlık akla gelmiyor. Sovyetler Birliği’nin son Dışişleri Bakanı Gürcistan Cumhurbaşkanı Şevardnadze’nin (1924-2014) Tiflis’te cumhurbaşkanlığı binasının 11. katında kendisinden duyduğum sözleri yeri geldikçe hatırlatırım: “Türkiye ile aramızda sınır olmamalı.”

Ve Yahudi yazar Stefan Zweig’ın şu sözlerini de her defasında hatırlatırım: “Uçakların kolayca aştığı bu sınırlar ne kadar anlamsız, bu gümrük engelleri ve gümrük bekçileri ne kadar ilkel, bütün dünyanın ortak bir bağ, bir dünya kardeşliği istediği günümüze ne kadar ters...”

Ne yazık ki, etrafımız ateş çemberi, kuzeyimiz de yanıyor, güneyimiz de... Ateşin yalazları bizi tutuşturdu tutuşturacak.

Kıbrıs çıkarmasının 50. yılı KKTC’de ihtişamla kutlanırken, Rum kesiminde hınç vardı. Yunanistan Başbakanı Miçotakis hâlâ KKTC’yi Rum kesimiyle bütünleştirmekten bahsediyor.

İnsanlar “kendileri” olduktan, haklarını aldıktan sonra hiç fark etmez; açılsın sınırlar ama, geçmiş unutulmuyor. Türkler gitsin, ada bize kalsın, demediler mi? Silahlı çeteleri Türklerin yaşadığı mahalleri basıp kundaktakinden, yaşlısına insanları katletmediler mi?! Nasıl unutulacak bunlar? Garanti vermenin de bir faydası yok. Sen samimî düşünsen bile ya senden sonrakiler?!... Daha önce de Kıbrıs’ta iş birliği vardı. Yönetimde iki taraf da yer alıyordu.

Ama olmuyor işte... Kendisinde güç vehmeden silaha sarılıyor.

***

24 Temmuz bizim için anlamlı.

Kıbrıs’ta Türkleri katliamdan kurtardık. Yıl 1974.

Aynı gün Batı Trakya Türklerinin lideri Dr. Sadık Ahmet’i bir şüpheli kazada kaybettik. Yıl 1995.

Aynı gün Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Yıl 1923.

Bir 24 Temmuz daha var:

Cumhuriyete giden yolda kilometre taşları döşeniyor; II. Meşrutiyet ilân ediliyor. II. Abdülhamit’in askıya aldığı Osmanlı Kanun-i Esasîsi 29 yıl sonra 24 Temmuz 1908’de tekrar yürürlüğe giriyor. Ve yeni düzendeki son Meclis-i Mebusan’ında Misak-ı Millî kabul ediliyor.

Meclis-i Mebusan’da 28 Ocak 1920’de oy çokluğu ile kabul edilen ve 17 Şubat 1920’de halka açıklanan 6 maddelik Misak-ı Millî kararlarının son 4 maddesi:

3- Arap topraklarının geleceği burada yaşayan halkın vereceği oylar ile belirlenmelidir.

4- Kars, Ardahan, Artvin, Batum (Elviye-i Selâse) ve Batı Trakya’nın hukukî durumunu belirlemek için halk oylamasını kabul ederiz.

5- Ülkemizdeki Hristiyan azınlıklara, komşu ülkelerdeki Müslümanlara tanınan haklardan fazlası verilemez.

6- Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı sırada (30 Ekim 1918) Türk askerlerinin koruduğu sınırlar içindeki Türk vatanının bütünü hiçbir biçimde parçalanamaz.

Bütün çabamıza rağmen Musul-Kerkük, Misak-ı Millî’ye dahil olduğu hâlde sınırlarımız içine alınamıyor.

Yine Yunanistan’da Lozan Antlaşması’yla karşılıklı haklar belirleniyor.

Kısaca, gücümüzün yettiği kadarını alıyoruz. O zamanın şartlarında gücümüzün yetmediğini de geleceğe bırakıyoruz ve o gelecek bir türlü gelmiyor.

Gelmesini hiç önemsemiyorum ama sınırlara karşı olarak, kim kendisini nasıl hissederse öyle yaşamanın önü açılmalı, haklı olan hakkını almalı, diyorum.

Diğer meselelere girmeyeceğim ama Batı Trakya meselesi üzerinde ister istemez durmak gerekiyor. Çünkü biz bu yolda, Dr. Sadık Ahmet’i yitirdik.

Rahmetli Dr. Sadık Ahmet’le geçmişte milletvekilliği sırasında Atina’da, mecliste odasında ve sonra Gümülcine’de görüştüm. (Ayrıntı Balkan Volkanı kitabımızda.)

Sadık Ahmet’i ve fikirleri yakından tanıyorsunuz.

Gittiğim dönemde Atina Üniversitesi Tarih ve Arkeoloji Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Micro Yannakis Atina Üniversitesi’nde odasında yaptığım görüşme notlarından bir bölümünü tekrar vereceğim:

Tabiî bizim medeniyetin kaynaklarının bulunduğu yerlerden biri de Anadolu yani Kapadokya. Bizim medeniyetimiz Bizans ve Romalılardan daha eskiye dayanır. Tarihî süreç içinde Romalılar zamanında Yunan medeniyeti daha etkindi. Tabiî siz Türkler Anadolu'ya sonradan geldiniz. Türklerle beraberce asırlardır yaşadık. Hâliyle pek çok yönlerimiz, kültürümüz birbirine çok benzer. Rumlarla Türkler birbiriyle kaynaşmış bir toplumdur. Karakterlerimiz de aynıdır. Bu iki toplumu birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bilindiği gibi Kıbrıs meselesi bizi çok böldü, en önemli sıkıntı da bu oldu. Anadolu insanıyla bizim renk ve görünüşümüz aynıdır. İki ülke arasındaki problemler devletler arasında yaşanmakta. Halk olarak iki ülke arasında pek problem yok. Gerçi bizde de zaman zaman fanatikler çıkıyor. Meselâ bizim üniversitede çok fanatik öğrenciler var. Zaman zaman ben ders verirken hemen birden parlıyorlar, 'Türkleri görmek istemiyoruz.' diyorlar. Hâliyle ben işin doğrusunu söyleyince yavaş yavaş bir yumuşama oluyor. Tabiî bizde basının da düşmanlığı körükleme yönünde etkisi çok oluyor…” (Arslan Tekin, Aynaroz Papazı)

***

Başından beri Prof. Dr. Micro Yannakis’in söylediklerini yazageliyorum.

Ey Yunanistan! Barışık olmalıyız.

Düşmanlık kaybettirir.

Yazarın Diğer Yazıları