Erdoğan erken seçime ikna olur mu?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, şartların böyle gitmesi hâlinde, önümüzdeki yıl bu zamanlarda erken seçim talep edebileceklerini dile getirdi. Erdoğan’ın bu teklifi kabul etme ihtimalini de Erdoğan’a yeniden aday olma şansı taşımasını kastederek “kaçırılmayacak bir teklif” olarak niteledi.
Tabii burada kilit ifade, “işlerin böyle gitmesi hâli”. Yani, ekonomideki rüzgârın iktidarın tersine esmesi, yaşam koşullarının ağırlaşmasının sürmesi hali.
Tıpkı bu pazar günkü seçimlerde, partisi kurduğu ittifakla üçüncü olan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, ülkesi Fransa’da ülkesinde tersine esen rüzgârı işler daha kötüye gitmeden kesmek istemesinde olduğu gibi.
Erken seçimde Fransa örneği
Peki, ne oldu pazar günü?
Macron’un partisi Rönesans’ın liderliğindeki Cumhuriyet İçin Hep Birlikte İttifakı, oyların ancak yüzde 20,3’ünü alarak ilk turu üçüncü sırada tamamdı.
Aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi %34 oyla ilk parti olurken, sol ve çevreci partilerden oluşan Yeni Halk Cephesi, %28 oyla ikinci oldu.
İkinci tur 7 Temmuz’da, ancak tam sonuçların da ilk turla aynı doğrultuda olması bekleniyor.
Yani, işlerin kötü gidişatına “dur” demek isteyen Macron’a, halk “dur” dedi.
New York Times’ın yorumuyla, “Macron, seçim kumarını kaybetmiş görünüyor”.
Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kumara girer mi?
Yoksa önce Özel’i başka bir kumara -anayasa değişikliğine- mi ikna eder?
Aday olmasının diğer yolu
ve siyasette normalleşme
Malumunuz, Erdoğan’ın son cumhurbaşkanı adaylığının Anayasa ihlali olduğunu defalarca yazmıştım.
Ancak iktidar ve destekleyicileri, 2017 anayasa değişikliği öncesinde yapılan seçimlerin yeni sistemde sayılmayacağını iddia ederek, Erdoğan’ın adaylığını üçüncü değil, ikinci adaylığı olarak değerlendirmişti.
O halde, yapılacak yeni bir anayasa değişikliği de ondan önceki seçimlerin -iktidar tarafından- sayılmamasına yol açamaz mı?
Siyasette normalleşme olarak adlandırılan, nispeten seviyeli üslup tercihi ve karşılıklı ziyaretler süreci, bizi yeni bir anayasaya götürür mü?
Yoksa sıra anayasayı konuşmaya geldiğinde bir anda normalleşme bitip, kendi normalimize (sert hatta aşağılayıcı üslupla ve müzakereden uzak yaklaşımla sürdürülen siyasete) döner miyiz?