En büyük sorunumuz IŞİD
-1-
Türkiye ile ilgili BM Güvenlik Konseyi toplandı, ABD ve Rusya'nın vetosuyla olumsuz bir karar çıkmadı. Bunu zaten bekliyorduk.
Buraya kadar sorun yok.
Lakin, sorunun en mühimi ve hepimizin içini yakan kısmı Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yaptığı operasyon bağlamında ABD'nin kendisine verdiği ağır yükümlülüklerde.
Nedir o?
Yepyeni bir bela…
Gereksiz bir kabullenme.
DEAŞ veya eski adıyla İŞİD'in sorumluluğu..
BM Güvenlik Konseyi görüşmelerinin ardından ABD'nin yaptığı açıklama, Trump'ın kişisel tehdidinden daha büyük.
ABD diyor ki: "...Türkiye, şimdi tutuklu IŞİD savaşçılarının hapiste kaldığından emin olmaktan ve IŞİD'in hiçbir şekilde ortaya çıkmamasından da sorumludur…"
Ne demek bu?
Uluslararası jandarmalık görevi mi aldık?
Dün Putin de bir uyarı yaptı: "IŞİD'liler kaçabilir, Ankara'nın bu durumu kontrolü altına alıp alamayacağı konusunda emin değilim."
Şu IŞİD meselesi ileride başımızı ağrıtacak gibi görülüyor. Özellikle ABD ve diğerleri, Türkiye'yi suçlamak ve Suriye politikalarında etkisizleştirmek için IŞİD terör örgütünü bahane olarak gösterebilir.
Bakın ABD'liler: "Türkiye şimdi tutuklu IŞİD savaşçılarının hapiste kaldığından emin olmaktan ve IŞİD'in hiçbir şekilde ortaya çıkmamasından da sorumludur" dedikten sonra lafın gerisini nasıl getiriyor: "Kurallara göre oynamamanın, hassas nüfusu koruyamamanın, IŞİD'in bu durumdan faydalanamayacağının garantisini verememenin sonuçları olacaktır."
Nasıl bir sonuç bu?
Türkiye, NATO ülkesi değil mi? Bu anlamda Türkiye'nin sorunu herkesin sorunudur.
Çavuşoğlu, onların (IŞİD) yakınlarını yeniden eğitime tabi tutarak rehabilete edebileceğimizi, teröristleri ise geldikleri ülkelere geri gönderebileceğimizi söylüyor.
Bu durum sorunu kökünden çözer mi?
Bakacağız..
-2-
AB dâhil Batılı ülkelerin hemen hepsi Türkiye'nin PKK/PYD terör örgütüne yönelik başlattığı Barış Pınarı operasyonuna karşı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu ilk değil. Kıbrıs'ta da öyleydi. Öteden beri sürdürülen PKK ile mücadelede de.
Batı, Türkiye'nin tüm iyi niyetli çabalarına karşı olmayı, tarihi bir refleks olarak her zaman sürdürmektedir. Burada en temel sorunlardan biri üyesi olduğumuz ve zor zamanlarda Türkiye'nin sınırlarını korumakla yükümlü olan NATO'nun tutumudur.
Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'e, "Türkiye'nin meşru endişelerini anlıyoruz.' demek yetmez, bu dayanışmayı açık, net şekilde görmek istiyoruz" demesinden daha haklı bir şey olamaz. Çünkü söz konusu olan, NATO toprağı sayılan Türkiye'nin güney sınırından tehdit edilir hale gelmesidir.
Nitekim NATO Genel Sekreteri Stoltenberg bunu doğruluyor: "NATO üyelerinden hiçbiri Türkiye kadar Ortadoğu'dan gelen saldırılara maruz kalmadı."
Öyle ise diğer NATO üyesi olan ülkelerin derdi ne? Eline kâğıdı kalemi alan Birleşmiş Milletlere koşuyor. Başta ABD olmak üzere Batı blokundan tehdit üstüne tehdit yiyoruz. Bunlara Arap Birliği gibi sözde dindaşlarımız da destek verince ortaya kara bir tablo çıkıyor.
Stoltenberg: "Suriye'de tutulan DEAŞ savaşçılarının orada kalmasını sağlamak için çözüm bulunmalı. NATO, Türkiye'yi güney sınırlarının korumasında desteklemektedir" diyor ama bunu bizden çok NATO üyesi ülkelere anlatmalıdır.