Eğitimde asıl sorun nedir?
Paralel eğitim, sözde milli eğitim ve alternatif eğitim.. Asıl tartışılması gereken bunlar. Ama biz cemaat üzerinden dershane maskesi altında, İslamcı siyasetin iki yüzünün iktidar olgusunu paylaşıp paylaşmayacağını tartışıyoruz.
Türkiye’deki eğitim, başka ülkelere pek benzemiyor. Eğitimin üç yüzü var: Birincisi, okullar aracılığı ile yürüyen sözde milli eğitim, ikincisi, buna paralel olarak gelişen dershanelerle devam eden paralel eğitim ve üçüncüsü de hepsini bastıran, alternatif eğitim.
Kavganın bir boyutu işte bu üçüncüsünden kaynaklanıyor.
Alternatif eğitimden.
Siyasal sistemin öngördüğü ve tüm toplumun meşruluğunu kabul ederek başvurduğu milli eğitime alternatif geliştirilen eğitim, meyvelerini verdikten sonra toplumsal çatışmalar ve derin farklılaşmalar siyasal travma yaratıyor.
Resmi eğitimin dışında oluşturulan bu eğitimden geçenler, paralel eğitim kanalını kullanarak bir diplomaya sahip oldular, devlet kadrolarında iş aldılar ve şimdi ülke siyasetinin tam orta yerinde kavganın bir parçası haline geldiler.
Niye?
Çünkü alternatif eğitimin amacı, kurulu düzene karşı, “yeni nesil” yetiştirmekti. Sözü edilen bu “yeni nesil” , amaçlandığı gibi kurulu düzeni özellikle de Mustafa Kemal’in felsefesini beğenmiyordu. Öyle yetiştirilmekteydiler. Türkiye üzerinde kendince amaçları olanlar, sistemle çatışmaya girmeden ve yine sistemin imkânlarını kullanarak, sisteme karşı düşman yetiştirmeyi başardılar.
Türkiye’de özellikle iki okul, sistemin içinden sisteme muhalif ideolojiyi geliştirdi. Birincisi demokrasi eğitiminin kurucusu ve çağın en önemli filozofu olan John Dewey’in önerileri doğrultusunda kurulan köy enstitüleri. İkincisi, yine çok iyi amaçlarla kurulan imam-hatip okulları.
Köy enstitüleri, pragmatizmin kurucusu John Dewey’in düşünce ve önerileri doğrultusunda kurulmuştu ama Marksist-sosyalist ideolojiyi daha çok beğenmişti. Karşıtının fikriyle kurulup da, zıddına evrilen başka bir kurum var mı bilmiyorum..
İmam-hatip okulları tüm öteki okullar gibi 1739 Sayılı kanunun istediği hedefleri gerçekleştirmek zorunda olsa da pratikte alternatif bir eğitimi benimsemişti. Kanun istediği kadar “Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda Atatürk Milliyetçiliğini benimseyen” nesiller istesin. Pratik öyle söylemiyordu. İslamcı ideolojinin harman yerine dönmüştü.
Cemaatler, çok daha farklı bir alternatif eğitim geliştirip uyguladı. Doğrudan okullara yönelmek yerine yurtlara, dershanelere gelen öğrencileri evlerde, dergâhlarda eğittiler. Gündüz “milli eğitime” giden çocuklar, akşam paralel eğitimle yetiştirildiler. Böylece Türkiye’de kurulu siyasal sistem, gelişmiş hiçbir ülkede olmayan kendisine düşman binlerce diplomalı kalifiye eleman yetiştirdi. İşgücü piyasasının kontrolünü eline alan, devlet bürokrasisinde etkin yerlere gelen bu kimseler, dini/İslami maskeyle, milli/ulus devlete karşı olduklarını, kurucu yurttaşlık tanımı olan “Türk Milleti’ne” inanmadıklarını hemen her fırsatta dile getirdiler.
Şimdi?
Şimdi, sosyalistler hariç tüm paralel eğitim kadroları iktidara geldi. Dolayısı ile güçlendikçe iktidar paylaşımı zor olmaya başladı.
Her biri küçük birer koloni olan bu ideolojik gruplar, isteseler de anlaşamazlardı. Çünkü her birinin kutsal bir ulu kişisi, bu ulu kişinin yüceltilmiş bilgileri, ön gördüğü keramet ihraç eden özellikleri vardır. Bunlar Fransız sosyolog Èmile Durkheim’in söylemiyle mekanik, İbn-i Haldun’un diliyle bedevi/asabiye, Alman sosyolog Ferdinand Tönnies’in ifadesiyle de cemaat/koloni topluluklardır.. Onlar, Allah adına hayatımızı yönetme yetkisini kendilerinde görüyorlar..
Türkiye’nin yapacağı şey, lise düzeyinde nüfusun yüzde 60’ını mesleki eğitime yönelterek, çoklu eğitim sistemini kurmak ve böylece gerçek milli eğitim sistemi oluşturmaktır.