Efsanelerde kurtuluşun reçetesi; taş kesilme
Azerbaycan ve bütün Türk halkları folklorundaki kimi efsanelerde bir nevi kurtuluş olarak karşımıza çıkan taş kesilme düşünceleri Türk halkının günlük yaşamına kadar girmiş, taş kesilme genellikle bir ceza olarak halk hafızasına yerleşmiştir.
İlenmelerde "Taş kesilesice" gibi kullanılan bu motif , saygısızlıkların da cezai sonucu olarak görülmekte ve "Allah''tan korkmayan taş olsun, Ekmeğe basan taş kesilsin" gibi kullanımlarla görülmektedir.
Azerbaycan''da; (Günlerden bir gün hizmetçi kız, evin hanımının tarağını alıp başını tarar, Sonra tarağı bohçaya, elbisenin arasında duvarın deliğine koyar.
Aradan hayli zaman geçer. Bir gün hanım, başını yıkıyormuş, kızdan tarağı ister. Hizmetçi kız tarağın yerini unutmuşmuş.
Ne kadar düşünmüşse de tarağın yerini bir türlü hatırlayamaz. Hanıma:
"Hanım, vallahi tarağın yerini unuttum", der.
Hanım, hizmetçi kızdan şüphelenir ve:
"Tarağı çaldın!", der.
Kız, utancından terler.
"Hanım, benim elim eğri değil, hırsız değilim. Tarak buralardadır. Nereye koyduğumu hatırlayamıyorum".
Hanım kızar ve:
"O zaman ya konu komşuya ya da akrabalara verdin", der.
Kız bakar, hanımı inandıramıyor. Eli eğri, hırsız bir hizmetçi gibi bu evde yaşamak veya kovulmak kıza ağır gelir ve:
"İlahi, bu utanç beni öldürecek, ya beni taş eyle ya da kuş", der.
Kız, kuş olur, Turaç kuşu.
Kuş olduktan sonra tarağın yeri kızın aklına gelir. Bahçeye konup öter ve tarağın yerini hanıma söyler: "Tahçadadır / Bohçadadır / Bohçadadır / Tahçadadır.")
biçiminde anlatılan Turaç kuşu efsanesi de Anadolu''da benzer biçimde anlatılmaktadır.
Utanma ile ilgili efsanelerde öz aynı olmakla birlikte sonuçlarında farklılık görülen efsane anlatımları çoğunluktadır.
Azerbaycan''da: Kaplumbağa güzel bir gelinmiş. Bir gün yıkanmak için su ısıtır. Elbiselerini çıkarıp girer tekneye ve yıkanmaya başlar. Birden içeri kaynatası girer. Bir de bakar ki, gelini baştan ayağı çırıl çıplak. Gelin ne yapacağını bilemez. Nereye gizlensin? Yüzünü göğe tutup: Bir şeyler olsun da bedenim örtülsün diye yalvarır.
Gelin daha sözünü bitirmeden kaplumbağa olur. Derler ki içinde yıkandığı o tekne dönüp kaplumbağanın çanağı olmuş. O bu tası çıplak vücudunu örtmesi için daima belinde gezdirir.) Biçimindeki gelinin utanma sonucu kaplumbağaya dönüşme efsanesi Anadolu ve diğer Türk yurtlarında çok farklı bir anlatım olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ikisinde de insanın kaplumbağaya dönüşme sonucu görülmekle birlikte Anadolu ve diğer Türk yurtlarında hile yapan bir kişinin kaplumbağaya ceza sonucu dönüştüğü anlatılmaktadır.
Azerbaycan''da; "İhtiyar bir adamın namuslu ve güzel bir gelini vardır. Hamile gelin saçını yıkayıp tararken kayınatası içeriye girer. Çok utanan gelin, tarağı başına takarak kuş olmak için dua eder. Gelin ''tarakçın'' kuşuna döner." biçiminde anlatılan efsanenin tıpatıp benzeri Anadolu''da Malatya yöresinde yaygın olarak: "Banyodan çıkan gelin, saçlarını gören kayın babasından utandığı için Allah''a yalvarıp taş veya kuş olmayı diler. Saçındaki tarağıyla birlikte ''taraklı'' kuşuna döner." biçiminde anlatılırken bir benzeri de Gaziantep''te; "İbibik taze bir gelinmiş. Bir aynanın karşısında saçını tarıyormuş. Bu sırada kızın babası içeri girmiş. Utanmış, ''kayın babam başımı dolbak (örtüsüz) gördü. Yüzüne nasıl bakayım artık demiş. Bunun üzerine Allah gelini bir ibibik kuşu yapmış. Başındaki kepezi (perçemi) tarağı imiş." biçiminde anlatılmaktadır. Aynı efsane Makedonya''da ve Bulgarstan Türkleri arasında da bilinmektedir. Bütün Türk bölgelerinde kuşa dönüşme efsanelerinde ortak olarak görülen durum ya karşı çıkma, ya utanma, ya korku ya da kızgınlık sonucu oluşan durumdur.
Türk ve dünya efsaneleri arasında gaybdan gelen ses konusuna yer veren efsaneler de oldukça yaygın olup bunların ilginç özellikler gösteren örnekleri bulunmaktadır.
Batı Trakya efsanelerinden İskeçe''de anlatılan Ali Taşı efsanesindeki keçileri tuzakla yakalayan Ali''nin duyduğu gaipten gelen Yeter Ali Yeter sesi, Bulgaristan Türkleri arasında anlatılan Sarıkız Efsanesi''ndeki gaipten gelen; "Sarıkız gelmesine geliyorum! Ağlayarak mı geleyim, çağlayarak mı?" sesi Anadolu efsanelerinde Bingöl''de; Tortum Gölü Efsanesi ndeki gaipten gelen seslerle Zile''de anlatılan Taş Mercimek Tarlası adlı efsanedeki gaipten gelen "Mercimeğin taş ola!" biçimindeki ses, Bosna Hersek''e bağlı Vişegrad kentindeki Drina ırmağı üzerinde yaptırılan, asıl adı Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü olan fakat, İva Andriç''in 1945 yılında yayımladığı bir roman nedeniyle Drina Köprüsü adı ile anılan köprü üzerine anlatılan bir efsanedeki gaipten gelen ses ve Turhal''da anlatılan: "Turhal ovasında yapılan bir savaşta Türk askerlerinden biri şiddetle düşman safları içine dalar ve yalın kılıç akşama kadar savaşır. Güneş battığı sırada arkadan gelen bir kılıç darbesi, bu cengaver yiğitin başını uçurur. Yere düşen kesik baş, yuvarlana yuvarlana şehir dışındaki köprüye gelir. Yoluna devam edecekken gaipten gelen bir ses: "Dur! Kal!" diye kesik başa emreder. O da oracıkta kalır. Türkler muharebeyi kazandıktan sonra oraya bir türbe ile mescid yaptırırlar. Böylece şehrin adı Durkal, zamanla da Turhal olur." biçimindeki efsanede gaipten gelen ses motifi Azerbaycan ve diğer Türk yurtlarında anlatılan efsaneler arasında önemli benzerliklerin ilginçlerindendir.
Üzerinde türküler yakılan, filmleri yapılan Taş Bebek efsanesi Azerbaycan''da Lele Efsanesi adı ile anlatılırken Kıbrıs''ta, Batı Trakya''da ve Anadolu''nun çeşitli yörelerinde değişik varyantlar biçiminde anlatılmaktadır.
Çok çeşitli örneklerle Azerbaycan, Anadolu ve diğer Türk yurtlarında anlatılan efsanelerdeki ortak yönleri, dolayısıyla bütün yönleriyle kaynaşık büyük bir Türk kültürü yumağını sergilemek mümkündür.