Duvara dayandınız!
Bugün 27 Mayıs. Bugünün Cumhuriyet tarihimizde apayrı bir yeri vardır. 27 Mayıs 1960'ta darbe yapılmış ve Adnan Menderes Hükûmeti devrilmiştir. Darbenin "Kudretli Albayı" kimdi dersiniz? Milliyetçi Hareket'in lideri Alparslan Türkeş. Türkeş, neden ihtilâlci olduğunu her fırsatta izah etmiştir. ("Alparslan Türkeş ve Liderlik" kitabımızda, Türkeş'in siyasî serencamı teferruatlı anlatılmıştır.)
Türkeş, "1944 Milliyetçilik Olayı"nda (O zamanki resmî adlandırma: "Irkçılık ve Turancılık Davası") içeri atıldı. Sonra Atsız ve diğer tanınmış milliyetçilerin hepsi içeride fazla kalmadan çıktılar. (Toplam 23 kişi.) (Ayrıntılı bilgi, Nergishan Tekin'in, Nihal Atsız kitabında.)
Şimdiki "Ergenekon" davasının (Yazarken aklıma geldi. Adlandırmada bile benzerlik var: Turan-Ergenekon. Biri olmadan diğeri olmaz!), Millî Şef İsmet İnönü'nü döneminin "Milliyetçilik Olayı-Irkçılık ve Turancılık Davası" ile örtüşüp örtüşmediğini bir düşünün, derim! O zamanda da insanlar siyasî sebeplerden toplandılar, bu zamanda da. Üç yıl, beş yıl, altı yıl haklarını gasp ettiler, kiminin ölümüne sebep oldular. Kim/kimler niçin yaptı? Kimler önayak oldu? Siyaseten koruyanlar kimlerdi? "Tarih elbette bunları yazacaktır." demeyelim ve suçlunun peşine düşelim.
"Turan" ve "Ergenekon" davaları örtüşüyor ama neticeleri örtüşmüyor. Astığı astık bilinen "tek parti" rejiminde bile hâkimler vardı; Kâzım Alöç gibi bir savcıya karşı direnmişler ve hem de askerî mahkemede beraat ettirilmişlerdi. Şimdi yine "tek parti" rejimi söz konusu. Ama insanlar yıllarını zindanlarda tükettiler. "Tek parti" işbirliği yaptığı grupla arasını bozmasaydı, davaya müdahale edip mazlumları salıverdirir miydi?!
Neresinden tutarsanız tutun, bir "dikta" karşımıza çıkıyor.
MHP'nin gidici yönetimi son Yargıtay kararına rağmen direniyor. Balgat'ta "hendek" kazmakla, dehlizlere "bomba" yerleştirmekle meşgul! Hz. Peygamber'den örnek vereceğim.
Hz. Peygamber, Muaz bin Cebel'i Yemen'in Cened valiliğine gönderirken Muaz ve beraberindeki Ebu Musa el-Eş'arî'ye öyle tavsiyelerde bulunuyor ki, Gidici Genel Başkan'ın has adamları da iyi okusunlar bu sözleri:
"Mazlumun duasından sakın! Çünkü, bu dua ile Allah Teâlâ arasında bir perde yoktur."
"Her ne halde ve nerede olursan ol, Allah'tan kork!"
"Günahın arkasından hemen iyilik ve hayır yetiştir ki, onu yok etsin!"
"İnsanlara, güzel ahlâk ile muamelede bulun!"
"Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilâfa düşmeyin!"
Balgat'takiler! Duvara dayandınız! "Yandaş" olduklarınız da sizi kurtaramayacak. 1944'te Millî Şef, "millî dava" güdenleri içeri attırdı, hâkimler ise hepsini bıraktı.
Sizin pek güvendiğiniz Saray da hâkimlere adam üstüne adam gönderdi, baş hâkimi çay toplamaya bile götürdü ama Ankara'da hâkimler oy birliğiyle Çağrı Heyeti'ne, "Kongreyi yapabilirsiniz." dedi.
Hz. Peygamber'in sözüne uyun; zorlaştırmayın, nefret ettirmeyin. Hendekleri kapatın, bombaları temizleyin! Bu kongre yapılsın, halkın iradesi tecellî etsin. Siz seçilirseniz, aha burada yazıyorum, kıyınızdan köşenizden geçmem ama söyleyecek bir sözüm de olmaz.