Dünden bugüne bakabilmek
“Siyasî kavmiyetçi Hizbullah” ile “siyasî kavmiyetçi PKK”, Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi’nde birbirlerine girdiler. Kan aktı; iki silâhlı tarafın kolay kolay durulacağını sanmıyorum.
Bir sürü lâf üretecekler: Barış geldi, birilerini rahatsız etti, ortalığı karıştırıyorlar.
“Barış” diye bir şey yok... PKK, Abdullah Öcalan’ın talebi üzerine Ak Parti’nin “işbirlikçi” ruhla “Türk”ü silme çalışmalarına ağırlık verdiği şu sıra, mevzilerini derinleştirmek ve yeni mevziler kazanmak için faaliyetini alabildiğine artırmış vaziyette.
PKK, Hizbullah’la Diyarbakır’da niye çatışıyor? Hizbullah, Kutlu Doğum’u kutlayacaksa varsın kutlasın... Mesele o değil; Diyarbakır artık Ak Parti sayesinde tamamen PKK’nın “kurtarılmış” alanıdır; başka gücün varlığına tahammül edilemez!
PKK’ya örtülü bir af geldi; sınır dışına gitsinler dedikleri PKK’lılar, silâhı köylerdeki KCK üyelerine, geri almak üzere bırakacaklar ve şehirlere dağılacaklar. İsimleri bilinenler, şurada burada görünenler, ne olur ne olmaz, diye sınırın öbür tarafına geçecekler.
Öcalan, “Herkes özgür olacak, ben de!” dememiş miydi? Oluyor işte... Aşırı sol ve PKK sempatizanlarının yuvalandığı KESK’in başkanı, KCK’dan muhakeme edilirken, “âkil” yapılarak kurtarıldı ve son duruşmada da davası düştü. Üstelik KCK üyeliğinden tutuklu 22 üyeleri de serbest bırakıldı. Bütün KCK/PKK’lılar serbest kalacak.
Sonrası ürkütücü...
Bütün bunlar bana, Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan’ın 1974’te kurduğu hükûmeti hatırlattı.
Ecevit’in CHP’siyle Erbakan’ın Millî Selâmet Partisi yeni koalisyon kurmuş, sıkıyönetim kalkmış ve Ecevit-Erbakan işbirliğiyle genel af çıkarılmış, 12 Mart Muhtırası’ndan sonra tutuklanan bütün ihtilâlci sol grubun adamları hapishaneden koyuverilmişti. Fakültelere geldiler ve kaldıkları yerden devam ettiler. Ama beklemedikleri bir şey oldu: Anadolu’da, özellikle Genç Ülkücüler teşkilâtında, lise yıllarında yetişenler artık üniversiteli olmuşlar ve bayağı yekûn teşkil etmişlerdi. Meselâ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde ağırlık Ülkücülerde idi. İhtilâlci sol, fakültede hâkimiyet kavgasını başlatmak istiyordu ve sonunda önü alınamayan olaylar yaşandı. (Belki bir gün ben de kitabını yazarım!)
1974 affı olmasaydı, 12 Eylül darbesini mümkün değil, yapamazlardı. Kesin bir dille söylüyorum; tek sebep Ecevit’in aşırı sola “aşırı” müsamahası, Erbakan’ın, aynen şimdiki AKP yönetimi benzeri, “dinsiz-imansız” Marxistlere, -kendileri gibi rejimle kavgalı oldukları için- sempati duymasıdır.
A. Yağmur Tunalı’nın “Kavga Günleri” kitabında Ecevit-Erbakan ortaklığının nelere mal olduğunun tahlili vardır ve daha önce de yazdığım gibi, Yağmur’un vardığı sonuç benim vardığım sonuçtur. (Kitap çok soruluyor. Tekrar yazayım: Bilge Kültür Sanat Yay., 0212 520 72 53)