Dün itibariyle manzaramız şu..
Osmanlı diye diye en nihayetinde Osmanlı'nın gelişme ve yükseliş dönemlerine değil ama çöküş dönemlerine benzettiler. Merkez Bankası'nın 35 yıllık çalışanı ve aynı zamanda son başkanlarından Olan İYİ Parti milletvekili Durmuş Yılmaz, "Merkez Bankası'nda 35 yıl çalıştım. Döviz kıtlığını yaşadım, sıfıra yakın döviz rezervini gördüm ama eksi rezervi hiçbir zaman görmedim, duymadım" dedi.
Dış borçlanmayla yönetilen bir ekonomi düzeni kurdular. Tıpkı Osmanlı'nın son dönemi gibi. Bir taraftan da Swap anlaşmalarıyla yeniden borçlanabilmek için kapı kapı dolaşmaktalar.
Ne hazin bir manzara.
Türkiye ve elbette Türkiye'nin sahibi olan Türk milleti, bunu hak etmedi.
İktidara gelirken ve geldikten epey bir süre milli ekonominin bütün nimetlerini halkın refahı için kullanacakları yerde lüzumlu lüzumsuz dağıttılar.
Ne var ne yok satıp savdılar.
Sonunda deniz bitti.
Şimdi gerisin geriye topluyorlar.
Türkiye'yi sürükleyip getirdikleri yer bu hafta itibariyle içerde durum şöyle:
- Çin aşısı güven vermiyor. Dün çıkan haberlere göre Çinli şirket aşının onayını almak için rüşvet vermiş.
- TV kanalları yargı-siyaset ilişkisini konuşuyor. Barışlar Terkoğlu ile Pahlivan'ın birlikte yazdıkları Cendere adlı kitabın içeriği dudak uçuklatacak cinsten.
- Özellikle Kılıçdaroğlu'na yapılan Çubuk saldırısının üzerinden tam 18 ay geçtikten sonra yargının harekete geçmesi, hukukta bir sistem bunalımının varlığını göstermesi bakımından dikkat çekiyor.
- Aynı şekilde Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın Habertürk TV'de yaptığı dil sürçmesinin siyasal krize dönüştürülmesi de siyasal ortamın bilerek ve istenerek gerildiğini, buradan iktidar hesabına siyasal getirim sağlanacağının varsayılması, özellikle dışardan gelecek yatırımcıyı korkutuyor.
- Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Baran'ın, "Ankara genelinde yaklaşık 15 bin işletmenin ya kapandığını ya da çok düşük iş hacmiyle faaliyetlerine devam etmek durumunda kaldığını" belirtmesi, dengelerin ne kadar bozulduğunu gösteriyor.
- Sağlık Bakanlığı'nın korona verileri tartışılmaya devam ediyor. Büyük şehirlerdeki mezarlıklar müdürlüklerinin sayıları ile Sağlık Bakanlığı'nın verileri birbirini tutmuyor.
- Millet artık kandırıldığına inanıyor. Bunun nedeni her ne olursa olsun kandırmanın mantığını hiç kimse anlamış değil.
- Asgari ücret tartışmaları yapılıyor
- Muhalefet, ister fikir alanında olsun, isterse siyasal alanda, özgürlük kısıtlamasıyla karşı karşıya. Ali Babacan'ın Deva Partisi'ne ait afişlerin asılmasına AKP'li belediyeler izin vermiyor.
Aynı şekilde fikir ve düşünce alanında Prof. Dr. Mustafa Öztürk ağır baskılara dayanamayarak Marmara İlahiyat Fakültesinden ayrıldı.
- İktidar, TMO'dan fındık alımını durdurduğu için, fındık piyasası İtalyan şirketleri ile yerli ortaklarının elinde kaldı. Dolar yükselirken fiyatı artacağı yerde azalıyor. Batı ve Doğu Karadeniz hayal kırıklığı yaşıyor.
Peki, dışarıda neler oluyor? Dün itibariyle durum şöyle:
- Wolsvogen firması "Türkiye'ye gelmeyeceğiz" diyor.
Neden gelmediğini de Türkiye'deki siyasal ortamla ilişkilendirip tam da tespit edildiği gibi "güvensizlik" olarak açıklıyor. Hukuk düzenini, ekonomi yönetimini ve siyaseti beğenmiyor.
Başka?
- ABD Türkiye ile ilgili yeni yaptırımlar planlıyor.
- Aynı şekilde AB'de 10 Aralık toplantısında "Türkiye'ye yaptırımları konuşacağız" demekte.
Türkiye'ye dışardan yapılacak baskılar iktidarın işine gelir mi?
Gelir.
Lakin dış yaptırımlar olursa bu durum, ülkemizdeki içteki sorunları daha da tetikler. Türkiye'deki iktidar, dış baskılara direnecek ve dayanacak ekonomik, siyasal, psikolojik, sosyal tüm direnç noktalarını yıkmakla meşgul.
İlginç değil mi?