Dönüş sürecine girdik

Güvenilir sanıp aldığı kararlara çoğu kere itirazsız uyduğumuz YSK o kadar bağımsız ki 3 günde yasak dediklerini temize çıkarıyor. Böylece anlıyoruz ki Türkiye’nin en temel sorunu, kurumlar değil, felsefesiz kalarak kendine olan özgüveni yitirmesidir.
Başka?
Devlet aygıtlarının zafiyete yönelmesidir.
Süregelen kurumsal ilkelerin tersyüz edilmesidir. Temel belirleyici olan egemenlik haklarından kısmi olarak vazgeçmesidir.
Ve en kötüsü, bütün bunların tavizler üzerinden yürütülerek toplumun bir kesimi ile bazı siyaset adamlarınca meşru görülmesidir.
Peki, bu ne anlama geliyor?
Şu anlama geliyor: Devlet, varlığını ve egemenlik değerlerini oluşturan üç temel güçten biri olan Yasamaya, kendisine muhalif ve aynı zamanda düşman olduğunu saklamayan grupları getirmek için, siyasal tavizin ötesine geçmiş, hukuksal tavize başlamıştır.
İşte bu, sonun başlangıcı gibi, gerileme devrinin açık ve net işaretidir.
Tıpkı göğe fırlatılan bir taşın yükseleceği yere kadar vardıktan sonra bir an durup geri dönüşe geçme anı gibi. Artık geriye odaklandınız mı ileriyi düşünmezsiniz. Ne yazık ki, tavizci çözüm geriye odaklıdır.
YSK’nın 3 gün içinde bin bir şekle girerek karara varmasında yerel mahkemelerin tutumları da söylediklerimizi doğruluyor.
Dikkat ettiyseniz bugüne kadar bölücülüğe taviz veren kesim AKP odaklı siyasetti. Şimdi bu kervana hukuk da katıldı. Yerel mahkeme BDP’nin desteklediği bağımsız adayın cezasını bir saat içinde indirdi. Bir diğeri verdiği kararın gerekçesini sonraya bırakarak aday olma yolunu açtı. Böylece AKP eksenli taviz siyaseti en sonunda devlete de bulaşmış oldu. Gerçi devlet aygıtı bazı kurumlarıyla işin içine sokulmuştu. İlk açılım toplantısı emniyet kurumunda yapılmıştı. Ancak bu kurum kolluk gücüdür. Esas organ niteliği taşımaz. Esas devlet, hukuk kurumlarıyla varlık bulur.
Neden?
Çünkü bütün meşruiyetin kaynağı hukuktur. Hukukun onaylamadığı, doğru saymadığı hiçbir davranış geçerli olmaz. Bu açıdan olsa gerek bazı siyaset bilim yazarları egemenliğin kaynağını hukuk olarak gösterir. Türkiye’de hukuk, sokak eylemleri ve terörist tehditler karşısında geri adım attı. Bu sayede sokakları yakıp yıkanlar istediklerini elde ettiler. Demek ki yakıp yıkmak ve tehdit işe yaradı. Öyle ise bu öğrenilmiş bir yoldur ve bundan sonra da tekrarlanırsa işe yarayacaktır.
Kim bilir?
Bir devlet sokak hareketleri karşısında tavrını koruyamıyor ve geri adım atıyorsa, kamu hâkimiyeti tartışılır duruma gelmiş olur. Şimdi biz bunları yazıyorsak ve tartışıyorsak demek ki ilerlemiyor veya mevcut durumumuzu koruyamıyor, çekiliyoruz demektir. Eğer çekiliyorsak, işimiz kötü. Bizim kötü dediğimiz durum bazıları için aydınlık. Onlara göre Türkiye’nin üniter yapısı, işleyen parlamenter siyasal sistem önemli değil. Tam tersine onlar, Türkiye cumhuriyetinin kuruluş felsefesine karşılar. Zamanında bölünmüş bir Türkiye kuramadığımız için bugünlere geldiğimizi söylüyorlar. Bu sebeple de YSK’nın 3 günde karar değiştirmesinden mutlular. Bu durumu bizim gibi bir taviz değil, bir ilerleyiş, bir demokratikleşme olarak görüyorlar.
Önümüzdeki seçim, Türkiye’nin gelecek ve aynı zamanda varoluş sürecinde en temel belirleyicilerden biri olacaktır.
Burası kesin.
Türkiye’yi 59, 60 ve 61’inci hükümetlerle uzun bir süredir yöneten AKP, “Kürt sorununu tanıyorum” diyerek meşrulaştırdığı bölücülüğü, taşımakta epey zorlanıyor. Kontrol sürecinde eksiye düştüğü durumlar gelecekte Türkiye’nin başına derin yaralar açacak. 23 Nisan’ın Kuva-yi Milliye Ruhuyla kurduğu parlamento, YSK kararlarıyla devlete düşman olduğunu saklamayan unsurlara açıldı. Artık dönüş sürecindeyiz. Çünkü eski gücümüzde değiliz; taviz yönetimindeyiz. Bilginiz olsun.

Yazarın Diğer Yazıları