“Dokunmazsa düzelir” düşüncesi
Bir kaç gün önce, Arjantin’de ekim ayında yapılacak devlet başkanlığı seçimleri öncesinde yapılan ön seçimlerde oyların yüzde 30,5’ini alan aşırı sağcı popülist Javier Milei’nin “Merkez Bankasını kapatacağız” vaadini okuyunca; aklıma geçmiş günlerde sohbet ettiğim birinin “Reis dokunmazsa, ekonomi düzelir” sözleri geldi.
“Reis” dediği, bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan. Yani, Cumhurbaşkanı karışmazsa, ekonomi düzelir, diyor; Cumhurbaşkanı müdahale ederse, düzelmez.
Üstelik, hitabından da anlayacağınız gibi, konuştuğum kişinin muhalif olduğu da söylenemez.
Bu kişi, belli ki, Cumhurbaşkanı tarafından yapılan Merkez Bankası Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı atamalarını doğru buluyor ve buradaki isimlere güveniyor; ekonominin düzelebileceğine dair umudu var.
Ama burada daha önemlisi, Cumhurbaşkanının T.C. Merkez Bankası'na müdahale edeceğine dair, bir çekince duyuyor.
Bu da “her an müdahale gelebilir” fikriyle, merkez bankasının bağımsızlığı konusundaki endişelerin sürdüğünü gösteriyor.
Popülizm ve merkez bankaları
Merkez bankalarının bağımsızlığı, popülist yaklaşıma oldukça ters. Aslında sebebi kolayca anlaşılabilir.
Malum, merkez bankaları orta veya uzun vadede fiyat istikrarını sağlamayı hedefler.
Bunun için de pek tabii, bağımsız olmaları gerekir.
Oysa popülizm, kısa vaadeli kazançları hedefe koyar. Amaç bir sonraki seçimleri kazanmak, bu uğurda halka talep edilen ne ise, önünü düşünmeden onu sunmaktır.
Enflasyon ve açıklar gözardı edilerek, seçmen kazanmak veya mevcut seçmeni korumak uğruna elde avuçtaki dağıtılır.
Bu sebeple zaten popülizmin en kısa ve amiyane tanımı, halk dalkavukluğudur. Popülistler, halkı adeta pohpohlar.
Bu uğurda ise, uzun vadeli hedeflerden vazgeçilir.
Sonuçta, kısa vadeli bir patlama ardından uzun bir düşüş olur.
Latin Amerika ülkelerindeki solcu popülistlerde bu döngü için pek çok örnek bulunur.
Bununla birlikte, sayısal değerleri ön plana çıkaran rasyonel ve şeffaf politikalarla ilerleyen kurumlar olarak merkez bankaları, gerçekleşmesi güç vaatleri seçmene sunan ve hesap verilebilirlik karşıtı olan popülistler için bir tehdit niteliği taşır.
Politik baskıya boyun eğmek
Carola Binder, 2019’da yayınlanan makalesinde Ekonomist Intelligence Unit (EIU) ve Business Monitor International (BMI) raporlarını kullanarak merkez bankalarının üzerindeki politik baskıları değerlendiren bir çalışma ortaya koymuş; buna göre, 2000 ile 2019 yılları arasında en çok baskıya maruz kalan ülkelerden biri olan Türkiye, söz konusu baskıya en uzun süre boyun eğen ülke olmuştur (Binder C., Political Pressure on Central Banks, 2019)
Yani, hükümetin baskısının merkez bankası üzerinde en uzun süre etkili olduğu ülke Türkiye.
Üstelik araştırmanın 2000 ile 2019 yılları arasını kapsadığını da tekrar belirtmek gerekiyor.
Nitekim Türkiye’de bir de 2019 yılından itibaren, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görevden almalarıyla, T.C. Merkez Bankası’na dört farklı isim başkanlık etti.
Bu popülist yönetim anlayışı ve merkez bankası bağımsızlığı arasındaki ters ilişki, popülistlerin kısa vaadeli kazançlar için nasıl da istikrardan vazgeçtiğini gözler önüne seriyor.
Önümüzde yedi ay sonra gerçekleşecek bir yerel seçim varken, yine kısa vadeli kazançlar peşinde istikrardan vazgeçilmemesini umarım…