Din seçime nasıl alet edilir?!
Bugün Ramazan ayının ilk günü. Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği aydayız.
Türkiye’de “laik” kavramını kullandığın an boynuna asılan yafta “dinsizlik”tir. Neden?
Üstelik, “şeriat” diyen, kanunda yasak olduğu hâlde bütün tarikat ve cemaatlere kapıyı sonuna kadar açtığı gibi gide gide devletin resmî mekteplerini bile tarikat ve cemaatlerin vesayetine bırakan iktidarının başındaki zat, Mısır’da, Tunus’ta ve Libya’da peş peşe laikliği savunmuş, dinsizlik değildir, demiştir. (Türkiye’de değil de başka ülkelerde “laikliği” peş peşe ısrarla vurgulamasında maksadı ne?!)
16 Eylül 2011’de Tunus ziyaretindeki basın toplantısında Mısır’daki söyledikleri tekrarlamış: “Biz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletiyiz. Kişi laik olmaz, devlet laik olur. Bir Müslüman, laik bir devleti başarılı bir şekilde yönetebilir.” demişti.
Kabul etmek gerekir ki, Demokrat Parti kurulana kadar, “din” meselesinde Türkiye’de sıkıntılar yaşanmıştır. Halifecilik oynayanlar, sürekli tek parti dönemine atıfta bulunurlar. Hele ezanın Türkçeleştirilmesi, adeta dinden vazgeçme gibi gösterilir.
Müslümanlık, her millete göre değişmez; bir bütündür. Ama milletlerin dili vardır. Anlamaları için Kur’ân-ı Kerîm de namazı duyuran ezan da Türkçeleştirilir. Ancak ezan sadece duyuru olduğu için, her yerde aynı dilden okunması başka ülkelere gidip gelenler için de bir birlik sağlar. Farz namazından önce kamet getirme var ki, bu ister istemez, tek dili gerektirir. İmamın ardında her milletten insan saf tutar. Onun için de dil tektir.
Kur’ân Arapça indirilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de neden Arapça indirildiği çok açık yazılıdır:
“İnnâ enzelnâhu kur’anen arabiyyen leallekum ta‘kılûn.” (“Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”) (Yusuf suresi, 12/2)
Diyanet’in Kur’ân Yolu tefsirindeki ayetin açıklamasını vereceğim:
“Kur’an’ın Arapça olarak indirilmesinin temel sebebi, son peygamberin Araplar arasından seçilmiş olmasıdır. Yüce Allah her peygambere kendi kavminin diliyle hitap etmiş, vahyini onların diliyle göndermiştir ki peygamber Allah’ın emir ve yasaklarını kavmine rahatça anlatsın (İbrâhim 14/4). Şüphe yok ki Kur’an’ın Arap dili ile indirilmiş olması onun sadece Araplar’a indirildiğini ifade etmez. Nitekim bazı âyetler, onun bütün insanlığa hitap ettiğini, dolayısıyla evrensel bir kitap olduğunu göstermektedir (Bakara 2/185; Âl-i İmrân 3/138; Sebe’ 34/28; ayrıca bk. Ra‘d 13/37). Son peygamberin Araplar arasından seçilmesinin doğal bir sonucu olarak önce onlar ıslah ve irşad edilecek, sonra da onların aracılık ve örnekliğinde diğer kavimler İslâm iman ve ahlâkına gireceklerdi. Ayrıca Kur’an yalnız Araplar’ın kutsal kitabı olmadığından Arapça bilmeyenlerin de onu anlayabilmeleri ve böylece İslâm’ı birinci kaynağından öğrenme imkânını elde etmeleri için Kur’an’ın başka dillere çevrilmesi zorunludur. Ancak bu çeviriler insan çabasının ürünleri, dolayısıyla az veya çok kusurlu olup Kur’an’ın orijinal metni yerine konamaz. (bilgi için bk. Zümer 39/28).”
Mustafa Kemal Atatürk Yozgat’a geldiğinde, Kur’ân okuyacak birini ister. Okuduğu ayetlerin Türkçe açıklamasını istediğini bildikleri için, açıklamayı bilen birini getirirler. Kur’ân okunur, sonra Mustafa Kemal sorar: “Anladın mı?”. Hafız tercüme eder. Bu anekdotu hafız dedem anlatmıştı.
Şunu tekrar yazacağım: 1940’lı yıllarda, akraba da olan köyün öğretmeni, dedemin çocuklarına Kur’ân-ı Kerîm okutmasını sıkı takibe almış, şikâyet etmekle tehdit etmişti. O zaman maalesef böyle istenmeyen vaziyet ortaya çıkıyordu.
Arapçasını oku, hıfzedersin de ama bilmedikten sonra?!
Onun için teknolojinin her şeyi kolaylaştırdığı şu zamanda, nice beyinler, sıralı eğitimden koparılıp hafızlığa yönlendiriliyor. Akıl alacak gibi değil. Hafızlığı bitirenler için bir de tören düzenlenmesi yok mu? İnsan acı acı gülüyor. Hepsinin elinde zaten kitap var, teknik âletler var.
Defalarca yazdık. Ezan, namaz vaktini bildirmedir. Neden ezana ihtiyaç duyulduğu, değişik rivayetlerle zamanımıza gelmiştir. Şimdiki gibi elbette elektronik cihazlar yoktu. Adamın biri dam başına çıkıyor, gür sesiyle insanları namaza davet ediyor. Şimdi elektronik cihazlarla, namaz duyurulmuyor, insanın beyni oyuluyor. Nice insan bundan şikâyetçi oldu. Biz de defalarca yazdık, “yandaş” bile yazdı. “Yandaş” yazınca, güya tedbir aldılar, sesi kıstılar ama, hiçbir şey değişmedi. Bir müddet sonra, isteyen istediği gibi ezanla oynadı. “Oynadı” sözünü bilerek kullanıyorum, İnsanları namazdan soğutmanın öyle güzel yollarını buluyorlar ki...
Meselemiz bu değil şimdi. Yeri geldikçe yine yazarız.
Mahallî seçimler 20 gün sonra. “Din” nasıl seçime âlet edilecek, göreceğiz.
Hayırlı ramazanlar.