Dikkat! Demokrasi geliyor...
Demokrasi böyle gelmez.. Demokrasi, üzerinde var olacağı toplumu bölmez. İkiye ayırmaz. İki dilli, iki başlı, iki seçenekli yapmaz. Niye? Çünkü özleri gereği tüm rejimler bütünleştiricidir. Buyurun istediğiniz yönetim biçimini inceleyin. Özellikle farklılık yaratan ve yarattığı farklılıklar sayesinde varlığını sürdüren bir tek siyasi yönetim biçimi yoktur.
Demokrasinin diğerlerinden en belirgin farkı nedir biliyor musunuz? Siyasal sistem olarak insan haklarıyla kendini sınırlandırmasıdır. Hür seçim bunun içindir. Çünkü seçme ve seçilme bir insan hakkıdır. Hür adalet bunun içindir. Hür toplum bunun içindir. Hapsinin dayanağı insan haklarıdır.
Sovyet döneminde Rusya’nın dünyayı ele geçirme projesi sosyalizm/komünizmdi. Bu sayede sosyalistleştirdiği kitleleri kontrol etme gücü kazanıyordu. Kitleler; Marks’ın deyişi ile “sınıf bilincine ulaştıkça” sürüleşiyor, yönetilebilir hale geliyordu. Bir çeşit beyin kontrol sistemiydi bu.
Karşıtı Amerika’ya düşmandı. Sosyalistlere göre yeryüzünün bir tek emperyal gücü vardı o da Amerika’ydı.
Rusya?
O emperyalist değil, adı üstünde üretim güçlerini burjuvalardan alıp proletaryaya teslim etmiş gerçek bir halk yönetimiydi.. Gittiği her yere cenneti götürmekteydi. Devrimlerle, işgallerle teslim aldığı her ülke aslında cennetin krallığına katılmaktaydı. Hangi ülkeyi teslim almışsa o ülkenin yer altı ve yer üstü tüm kaynakları kendisine helal olsundu..
Sovyetler karşısında Amerika’nın/NATO’nun kitleleri kontrol edip, ülkeleri ele geçirme aracı demokrasiydi.. Halen de öyle. ABD nereye demokrasi götürüyorsa bilin ki oraya aslında egemenliğini götürmekteydi. Rusya’nın sosyalistleştirerek sürüye dönüştürüp ikna ettiği halkları ABD, demokrasi ile ikna ediyordu. Mazlumlar için sonuç aynı, fakat yöntem farklıydı. Biri demokrasiyle gülümseyerek geliyordu, öbürü sosyalizmle bilenerek.
Sovyetler çöktü.
Amerika, Asya’dan başlayarak Orta Doğu’nun bütün kapılarını demokrasi diliyle dolaşmaya başladı. Çöküşten bu yana Amerika’nın elinin değdiği, kısacası demokrasisinin uğradığı her toplum, kan ağlıyor.. İşte İslam devlet ve toplumları..
Aynı yöntemi Türkiye’de RTE hükümeti modelledi. Şimdilerde tepeden inme paketlenmiş demokrasiyle milli kazanımlarımızı yok ediyor.
Hâlbuki biz bu filmi görmüştük.
Ta 1839’larda Reşit Paşa hükümetiyle başlayan süreçte, özgürlükler adına çok şey vermiştik.
Hatırlayın 1876 Islahat Fermanı’nı. Bundan gayrı “gâvura gâvur demeyecektik.”
Başka?
Tüm gayrimüslimler devlet memuru ve belediye başkanı olabilecekti...
Kiliseler, havralar, okullar, eğitim sistemi iki, hatta beş, on, yirmi başlı olmakta serbesti..
Gerçekten de istedikleri gibi oldular.
1908 İkinci Meşrutiyetine geldiğimizde özgür parlamentoyu kurmuştuk hatırlarsanız. Ve o hızla II. Abdülhamit’in her yasakladığını on kat daha özgürleştirmiştik..
Sonra n’oldu?..
Alabildiğine saçılıp savrulan toplumu bir bütün olarak bir daha göremedik. Kimini yeniden yasaklar getirerek düzeltmeye giriştik.
Seçilen parlamentonun çok dilliliğinden dert yandık. Kimse kimseyi anlayamaz oldu. Meclis, tutanakları hangi dilde yazacağını bilemez oldu. Ve ister istemez “devletin dili Türkçedir” demek zorunda kaldılar.
Aslında sadece devletin dili değil, milletin ve toplumun kendisi de Türk’ten ibaret kaldı. He kadar özgürlük verdikse de yetkiyi alan “Osmanlıcılıkta, İslamcılıkta” bütünleşip milli bir toplum olmaya yanaşmadı. Çünkü özgürleşmelerle uluslaşmayı değil, ayrışmayı siyasal felsefemizin temeline oturtmuştuk. En sonunda her şeyin, herkesin aslına döndüğünü gördük.
Şimdi RTE Hükümeti, ülkeye paket paket son dönem Osmanlı inkılâplarını armağan ediyor. Söylediklerine göre gerisi de gelecekmiş...
O günkülerin siyasal kılavuzu İngiltere’ydi, şimdikilerin mihmandarı Amerika. Dikkatinizi çekerim; tarih değişiyor ama hedef aynı: O gün Osmanlı, bugün, Türkiye Cumhuriyeti; yani Türkler!
Bilginize sunulur ey halkım...