Dayatılan edebiyat!
Mevlüt Uluğtekin Yılmaz’ın “Ayakların Dili” hikâye kitabının ikinci baskısı elimde... Mevlüt Abi bana birinci baskıyı da imzalamış göndermişti. (Neden “Mevlüt Abi” dediğime sonra geleceğim.)
Lise yıllarında ilkin hikâye yazmaya başlamıştım. İnsan ne okursa onun tesirinde kalır. Her yerde Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt gibi “şabloncu” türler karşımıza çıkıyor, âdeta dayatılıyordu. Aradan Tarık Buğra’yı fark ettim ve bir de Maksim Gorki’yi. Tarık Buğra kısa, Gorki uzun hikâyelerde üstat. Gorki okumamıştı, dersini, kültürünü girdiği zorlu işlerden almıştı. Ve o bir komünist(ti). Tercihim uzun hikâyeden yanaydı.
Şunu söyleyeyim, “Dayatılan türler”le edebiyatımız sürseydi, fikrimiz, inancımız, hayata bakışımız yerlerde sürünürdü. Bir “Türk edebiyatı” ndan bahsedemezdik. Allah’tan komünizm çöktü, yavaş yavaş bizimkilerin “süflî edebiyat”ı bir kenara bırakılmaya başlandı.
Çok önce de yazdım... Edebiyat fakülteleri “dayatılan türler” üzerine gerçekçi bir dille araştırma yapmamışlardır. Açıkçası ok yağmuruna tutulmaktan çekinmişlerdir. Saldırıları göğüslemek hakikaten o kadar kolay değil. Dik duracak güç sadece kendilerinde değil, çevresinde de olmalıdır. “Saldırı” çevreyle savuşturulabilir ancak. Sanırım çevre yetersizliği, ilim adamlarımızı duraklatıyor. İşte biz savunuyoruz... Bir sağdan say, bir soldan... Kaç kişiyiz?! (“Savunma” için koca koca “Edebiyatımızda İsimler”i, “Edebiyatımızda Terimler’i yazdım. Birçok baskısı yapılmakla beraber, kıyas ettiğimiz zaman ulaştığı alanı yeterli görmüyorum.)
“Dayatılan isimler”i kimlerle mukayese edebilirsiniz? Tartışmasız isimlerle... Halide Edip’le, Yakup Kadri’yle, Falih Rıfkı’yla, Peyami Safa’yla, Ahmet Hamdi Tanpınar’la, Atsız’la... Daha birçok isimle... (Tanpınar dedim de... Biliyor musunuz; uzun yıllar piyasaya hâkim olan -hâlen de hâkim diyebiliriz- aşırı sol ve son kertede aşırı solla yan yana olacak sosyal demokratlar, liberaller, Tanpınar’ın aşılayamayacağını bildikleri için ilişmemişler ama sonra en iyisi böyle bir değeri “millî çevre”ye bırakmayalım, demişlerdir. Bu tartışma bir ara sönmüştü, şimdi yine alevlendi.)
“Dayatılan türler” bunların yanından geçemezler. “Tür” diyorsunuz; adı üstünde. “Türler” kıyaslanabilir mi? Kıyaslanır... Kültür kıyaslanır, kurgu kıyaslanır, anlatış tarzı kıyaslanır, ele aldığı konuların çeşitliliği kıyaslanır, “yukarı”da gördüğümüz Batılı örnekleri kıyaslanır, konu derinliği-sathîliği kıyaslanır...
Gazetemizin de yazarı olan Mevlüt Uluğtekin Yılmaz, “dayatılan türler”e direnerek yazmıştır. “Dayatılan türler”e direnebilmek kültür ister, fikrî analiz ister, kıyas kabiliyeti ister, alabildiğine açık ufuk ister...
Uluğtekin’in kısa hikâye türünün seçkin örneği diyebileceğimiz “Ayakların İzi”ini okuduğunuz zaman bir “üst anlatış”la karşılaştığınızı hemen fark ediyorsunuz. “Ayakların İzi” muhakeme yürütmenizi sağlıyor, düşündürüyor ve hayal dünyanızı zenginleştiriyor.
Mevlüt Abi ta 1970’li yılların başında, Yerköy’de, bize Ocak’ta olsun, evinde olsun seminerler verirdi. Rahmetli Mehmet Gül’le benim üzerimde emeği vardır.
Mevlüt Uluğtekin Yılmaz, hikâyeleri yanında, oyunlar, şiirler, romanlar, araştırmalar da yayınlamıştır. (Ayakların İzi, Akçağ Yay., 0312 432 17 98).