Cunta da mahkûm edilebilirmiş!

12 Eylül darbecilerinin mahkûm edilmesi için çok geç kalındı... Darbe müsebbiplerinden çok kişi hayattan çekildi. Gerçi baş müsebbip ve yardımcısı hayatta ama artık idrak yaşının çok üstündeler... Mahkûmiyetin şaşkınlığını ve acısını hissetmeyecekler.
Kudretli Kenan Evren! Seni de bir mahkûm eden bulunurmuş.
Ülke kan gölüyken kılını kıpırdatmadın. Hükûmetlerin emrinde olman gerekirken kendini hükûmetler üzeri gördün ve darbe yapmak için fırsat kolladın...
Ne demişti emrindeki bir komutan (Org. Bedrettin Demirel): “Darbenin olgunlaşmasını bekledik.”
Öyle korkunç bir itiraf ki... İnsanlar ölsünler, analar, babalar ağlasınlar, her gün sokaklardan çatışma sesi gelsin ve halk bize muhtaç olsun!
İnsanlıktan nasibini almamışların ilkel düşüncesi!
Binlerce insanın kanından, ister komünist kesim olsun, ister Ülkücü kesim, tek sorumlu varsa ’Beşli Cunta’dır.
12 Eylül’ün o kadar acıklı hikayeleri var ki, “karıştır barıştır” dediler, mahpushanede bile insanları birbirlerine kırdırmak istediler. Ama bazen taraflar Cunta’dan daha insaflı, daha merhametli idiler.
İşkence gören ülkücüler ve komünistler yan yana geldiklerinde birbirlerinin yaralarına bile melhem oldular. Eski Ülkü Ocakları Başkanı Mustafa Verkaya’nın anlattığı dayanışma hikâyesini burada yazmak isterdim. Ve bir de onun intihar teşebbüsünü...
Hepsine sebep Cunta’dır.
10 Ülkücü asılarak katledildi.
Bir sağdan bir soldan asacaksın demişti Kenan Evren...
Bir sağdan bir soldan sallandırıyorlardı... Cunta “adaletli” (!) idi. Ayırt etmiyordu.
Mantık çok doğru... Vuruşanlar kimler? Bir tarafta sağ bir tarafta aşırı sol... İki tarafı da toplayacaksın, iki tarafı da asacaksın!
Ne demişti Cunta başı: “Asmayıp da besleyelim mi!”
Bu kadar pervasızdılar.
İşkenceciler özellikle seçilmişti; savcılar, hâkimler keza...
CHP’nin cerbezeli Erzincan senatörü Niyazi Ünsal bile ülkücü yapılmış, onun konuşmasında suç unsuru bulunmuştu. Böyle savcılarla muhakeme yürütülmek istenmişti. Hatta mahkeme heyeti kendisini kifayetsiz görecek ve davadan çekilecekti ama Kenan Evren, “Dere geçilirken at değiştirilmez.” diyecek kendilerini kifayetsiz gören mahkeme heyetini yerinde bırakacaktı.
Ha 27 Mayıs darbesinin hâkimleri ha 12 Eylül’ün hâkimleri!
Şunu kavrayamamışlardı, kavramak istememişlerdi:
Kendilerine devrimci diyen, aslında komünist ideolojinin değişik fraksiyonları olan kesimlerle Ülkücüler, neden karşı karşıya idiler ve neden fakülte fakülte, yurt yurt, sokak sokak vuruşuyorlardı?
Ülkücülerin silâhla nihaî bir hedefleri var mıydı?
Komünist fraksiyonlar neden silâh kullanıyorlardı?
Ülkücüler bir kere olsun polisle, jandarmayla karşı karşıya geldiler mi? Hedeflerine güvenlik güçlerini koydular mı?
Komünist kesimin asıl hedefi ne idi?
Bunlar ayırt edilmedi.. Sanki Ülkücüler keyfî silâhlanmışlar, ortalık bulanmışken çorbada bizim de tuzumuz olsun demişler, sağa sola ateş edip durmuşlar!...
Maceracılar her yerde olur, kullanılanlar karşınıza çıkabilirler ama asla Ülkücülerin yanlış bir hedefi olmamıştır. Dünyayı kasıp kavuran emperyal komünist yönetimlerin maşalarına karşı halkı ikaz etmişler ve güvenlik güçlerinin yetersiz kaldığı yerde kendilerini korumak mecburiyetini hissetmişlerdir.
Mevcut kanunlara göre suç işlemiş, bazı aşırılıklara sebebiyet vermiş olsalar dahi günün şartlarında yaptıkları asla yanlış değildir.
Bizzat o dönemi bütün safhasıyla yaşamış ve tahlil etmiş bir kişi olarak Ülkücüler kesinlikle birilerinin adamı olmamışlardır, kendi inisiyatiflerini kullanmışlardır.
Cunta öyle kalleşti ki, maşayla, ülkesini savunanları aynı kefeye koyuyordu.
Cunta yüzünden nice yuvalar dağıldı... Kimi insanlar yurt dışında soluğu aldılar. Kimi hapislerde senelerce kaldılar ve daha yatan bile var.
Birkaç gün önce Ankara’daydım. Arkadaşlara uğradım. Bir arkadaş (Lütfi Şehsuvaroğlu) Taceddin Dergâhı’nın karşı sokağında arkadaşlar toplansın diye emekliliğinden sonra kitapçı dükkânı açmıştı. Ona uğradım. “Dergâh’ı bekliyorum!” demişti telefonda bana. Dergâh’ta yardımcılığını yaptığı Muhsin Yazıcıoğlu’nun kabri bulunuyor. Muhsin Başkan’ın kabrine ilk defa gittim, Fatiha okudum. Bugünü görseydi keşke, dedim şimdi.
Sonra Ankara’dan Yerköy’e geçerken Sekili’den sonra Yerköy’e bağlı Buruncuk köyü hizasına gelince iki kardeşe Fatiha okudum... Biri Mustafa Şimşek, diğeri İsmail Şimşek... İsmail, Mustafa’nın küçüğü ve biz Mustafa Şimşek’le fakültede de beraberdik. Şehit Mustafa Başoğlu’yla aynı bölümdeydiler. İsmail, Eğitim Fakültesi’nde idi. 12 Eylül’ün, her hatırladığımızda yüreğimizi yakan kurbanıdır. Bulun o yazıyı okuyun lütfen: Adnan İslâmoğulları yakın zamanda gazetemizde İsmail’in hikâyesini yazdı. Cunta’nın hapishanesinde hayatını yitirmişti.
12 Eylül mağduru herkesin bir hikâyesi vardır.
Cuntacılar mahkûm edildiler, rütbeleri söküldü.
Çok geç... Ama örnek... Kimse aklından darbe geçirmemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları