Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün
Seni kimse anmaz, hatırlamaz, kale almaz ve hep görmezden gelinirsin. Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Başkaları hapse girer, çıkar. Gene girer; gene çıkar ve kahraman olur.
Kitaplar yazar, kapışılır. Televizyonlar onunla konuşmak için yarışa girer.
Sen de hapse girersin. Beklersin, beklersin kimse gelmez. Televizyonlar gazeteler seni konuşmaz, yazmaz, çizmez. Kimse arkanda yoktur. Boşluktasın.
Arkadaşlarım, fikirdaşlarım gelir diye düşünürsün. Hiç kimse beni hatırlamazsa parlamentodaki gücüm hatırlar, umuduna kapılırsın.
Gözün kapıda kalır. Kulağın seste.
Boşuna beklersin. Kimsecikler hatırlamaz.
Ama sen yine de uzun süre umudunu korursun. Bir müddet sonra umudun tükenir. Kendinle baş başa kalırsın. Pes edersin.
Niye?
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Namaz kılarsın, oruç tutar, hacca gidersin. Mümin ve Müslümansın. Ancak asla bezirgânı anlamazsın. Ne zaman sıkışsa sana ırkçı der, faşistlikle suçlar.
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Çok Atatürk anlatırsın. Kurtuluş savaşının heyecanını damarlarında yaşarsın. Gözlerin dolar Erzurum, Sivas kongrelerini duyunca. Ne çare ki kader peşini bırakmaz, sol bezirgan sıkışınca, tekelci din tüccarıyla bir hizaya gelir. Faşist olursun birden. Asla yakıştıramadıklarını sana yafta yaparlar. Anlatman boşunadır.
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
İçinde duygular kaynar. “Vatanım” cümlesi herkeste bir anlam uyandırır ama sende aşk derecesindedir, heyecan yaratır. Rahmetli Hasan Mutlucan gür sesiyle haykırınca, tuzu kurulara darbe çağrıştırır ama sana serhat boylarını, serdengeçtileri, yiğitliği, zaferleri hatırlatır. Kendini kahramanlarla özdeşleştirirsin. Gözlerin buğulanır.
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Herkesin şairi, yazarı, sanatçısı vardır. Televizyonlara çağrılır, hayatı destanlaştırılır, anlatılır da anlatılır. Ama seni kimse çağırmaz. Seninle kimse konuşmak istemez. Hatta öyle zamanlar gelir ki seni senden saydıkların bile yok sayar.
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Ülkede binlerce konu tartışılır. Onlarca televizyon kanalı program yapar. Bölücüsünden, katiline, adam kaçıranından mafyaya kadar pek çok kimse konuşturulur. Seni kimse aramaz. Fikrini sormaz. Ne düşündüğünü bilmek istemez.
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Yazar olursun, şair olursun. Hatta öyle romanlar yazarsın ki yürek burkar, iç kanatır. Eserlerini zar zor bastırırsın. Bırak para kazanmayı masrafları bile sana dert olur. Önce kendi arkadaşların satın almaz. Sonra ötekiler.
Ve bir gün herkes gibi sen de ölürsün.
Sonra? Sonra bir daha kimse seni hatırlamaz. Ölüm yıldönümün, doğumun, eserlerin yoktur artık.
Başkalarına imrenirsin.
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Gazete çıkarırsın. Ne sıkıntılar çekersin. Yaşatmak için çabalarsın, zorlanırsın. Arkanda güç istersin. Okuyucularının koşacağını sanırsın.
Boşuna beklemişsindir. Önce seninkiler seni görmezden gelmiştir.
Üzülürsün.
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Ve bir gün...
Ülke zor günlere gebe kalır. Düşman tetikte beklemektedir. Ülken yok olacaktır. Korku ortalığı kaplamış, zihinler buğulanmış, herkes kurtarıcı aramaya başlamıştır. Sanki söz birliği etmişçesine kalabalıklar seni aramaya başlar.
Çünkü sen milliyetçisin/ülkücüsün.
Ve o gün gereklisin.