Cumhuriyet’e giden çetrefilli yol

Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılındayız.

Cumhuriyetin kuruluşu nasıl kutlanmalı? “Yaşasın Cumhuriyet!”, “Yaşasın Atatürk!” diyerek mi, yoksa, halka, Cumhuriyet’le neler kazandığını idrak ettirerek mi? “İdrak”i bilerek kullandım... Anlatmak yetmiyor.

Cumhuriyet deyince, birilerinin aklı halifeliğin kaldırılmasına gider, yine birilerinin aklı tekkelerin, zaviyelerin, medreselerin kapatılmasına gider, Takrir-i Sükûn’a gider, imam hatipler, ilahiyat fakültesi cumhuriyetin kuruluşuyla açılmışken, yine kapatılmasına gider, ezanın Türkçeleştirilmesine gider...

Avrupa, cumhuriyetin kurulmasına doğru yol alıyordu. Bizde aydınlar zaman içinde 1789 Fransız İhtilâli’nin getirdiklerini, 1830 Temmuz İnkılâbı’nın pekiştirdiklerini işleye işleye önce meşrutiyete sonra cumhuriyete zemin hazırladılar.

Osmanlı’da ne zaman bir yenileşmeye adım atılsa, “gâvurluk” suçlaması başlardı.

Zamanımızdaki “Cumhuriyet” düşmanlarına bunu anlatmak mümkün olmuyor. III. Selim ne yaptı, II. Mahmut ne yaptı, hatta Abdülmecit, hatta Abdülaziz, hatta çok sevdikleri II. Abdülhamit nereye doğru adım attı?

“Cumhuriyet kavramı sanıldığının aksine edebiyat yoluyla girmiştir. Dilimize sokan da Şinasî’dir. 1849-1855 tarihleri arasında Paris’te ekonomi eğitimi gören Şinasî, Tanzimat’ın öncüsü Mustafa Reşit Paşa için “Eyâ ahali-i fazlın reis-i cumhuru / Revâ mı kim kalayım ehl-i cehl elinde esîr (Ey erdemli insanların reisicumhuru / Cahil kimselerin elinde esir kalmak bana reva mı?) der.

Cumhuriyet, ancak meşveretle, mümkündür. Meşveret için de meclis gerekir.

Türkiye’de cumhuriyet ilân edilmeden önce Mebusan Meclisi kurulmuş ve İstiklal Savaşı’nda kararlar milletin meclisinde istişareyle alınmıştır. Cumhuriyetin ilânı daha sonradır.

***

Namık Kemal’i anmadan “cumhuriyet”ten ve “meşveret”ten bahsedemeyiz.

Sözü Dr. Kadir Kasalak’a bırakacağız. Derinlikli araştırmasında Cumhuriyet fikrinin doğuşu üzerinde durur:

“[Namık Kemal], İslâm hukukuyla modern hukuku birleştirerek, meclislerin öneminden bahsetmiştir. Yine meşrutiyetin uygulanması konusunda da şu fikirlere yer vermiştir: ‘Halk meclisi demek, idaresi kanunsuz ve üyeleri mutlak bağımsız (özerk) bir emniyeti rezil etmek mi zannediliyor? Esas düzende ve meclisin idari talimatı ilan olunduktan sonra, Girit isyanı gibi vatanın idari birliğinden çıkmak isteyenleri himayeye kimin haddi olur ve dini ödenek gibi bedelinde birkaç emlâk zapt olunmuş bir şeye kim ne diyebilir?’ dedikten sonra Namık Kemal’e ve halk hâkimiyetine itiraz eden bir kişiyi ‘Halkın egemenliği demek, haktan başka bir şey mi demektir? Sözün doğrusu mülkümüzde hâkim biziz. Hepimizin hükümete katılımı vardır. Fakat hükümetin uygulama emirlerini yasal itaat ile Âl-i Osman’a tevdi ettik’ diye cevaplamıştır.

Namık Kemal, cumhuriyet hakkında da fikirlerini şu şekilde ortaya koymuştur. “Halkın egemenliği tasdik olunduğu takdirde, cumhuriyet ilanına da hakkı olmaz mı?” Sorusuna, “Halkın egemenlik hakkı tasdik olunduğu surette cumhuriyet yapmaya da hak var mıdır ne demek? O hakkı dünyada kim inkâr edebilir? İslâm ilk ortaya çıktığında bir tür cumhuriyet değil miydi? O cumhurun, bizi bitireceği başka mesele; onu da kimse inkâr edemez. Bizde cumhur yapmak da kimsenin aklına gelmez. Fakat icrasında imkân olmamakla hak batıl olmuş demek değildir.” (Kadir Kasalak, “Cumhuriyet Fikrinin Öncüleri”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 20, Aralık 2009)

***

Mustafa Kemal, Nutuk’ta cumhuriyetin kuruluş zorluklarını anlatırken şu cümleyi kurar:

“Millî Mücadele’ye beraber başlayan yolculardan bazıları, millî hayatın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet kanunlarına kadar gelen tekâmülâtında, kendi fikriyât ve ruhiyâtının ihâtası hududu bittikçe bana mukavemet ve muhalefete geçmişlerdir.” (Nutuk, 1927 baskısı, s. 15)

Belli çevreler, bugünlerin “cumhuriyet”le hesaplaşmak için en uygun zaman olduğunda hemfikirler.

Şu akıldan çıkarılmamalı: Hiçbir şey mükemmel değildir. İnsan tabiatına, milletin alışkanlıklarına, inandığı kıymetlere muhalif tavırlar bezginlik verebilir. Eksiklikler, zaman için tespit edilir ve gereği yapılır.

Cumhuriyet kurulduğundan beri çok çalkantılı dönemlerden geçilmiştir. Bu dönemler kimileri için fırsata dönüştürülerek rejim alaşağı edilmek de istenmiştir. Nitekim, 2017’den itibaren, “tek adam”ı esas alan yönelişteyiz. Bu yöneliş kâfi görülmeyerek, yeni anayasayla mümkün olduğu kadar, cumhuriyet öncesi dönemlerin ihyası için adımlar atılmak istenmektedir.

İntikamla değil akılla yürümeliyiz. İntikamcı zihniyet ülkeyi batırır.

Yazarın Diğer Yazıları