Cumhuriyet karşıtlığının geldiği yer
Gene yenildiniz...
Medresecilerin Batılı okullarda okuyanlara düşmanlığı ile başladı her şey... İki okul, iki farklı ve zıt zihniyet yetiştirdi. Gelenekçiler ve yenilikçiler...
Sonra?
Modernizmi benimseyenler ve benimsemeyenler.
Ardından II. Abdülhamitçiler ve karşı olanlar.
Derken İttihatçılar ve Saltanatçılar...
Bütün bunların zaman içinde toplumsal alanda yer tuttuğu ve dönüştüğü ideolojiler...
İslamcılar, Türkçüler ve Batıcılar... Az buçuk solcular, küçük bir liberalizm hareketi.
Bütün bunlar olurken, kendimizi hem kendimizle baş başa, hem de dindaşlarımızla o çok övündüğümüz "millet sistemiyle" savaşır bulduk...
Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğunu bitirirken, askeri bürokrasimiz bu ikiliği cephelerde de hissediyordu...
Bu kavganın en popüler kavramı ihanetti.
Saltanatçılar, kendilerine karşı muhalif görüşte olanları hain ilan ederken, hain ilan edilenler de Saltanatçıları gerici ilan etmekteydi..
Birinci Dünya Savaşı bir yol ayrımı oldu. Saltanat yenildi ve 30 Ekim 1918'de İngilizlerle Mondros Ateşkes Anlaşması'nı imzaladı.
Bunlar olurken İngiliz, Fransız ve İtalyan işgalleri başladı... Ateşkesten sonra asıl önemli işgal görevi Yunanlara verildi. Bırakın imparatorluğu, ülkenin neredeyse tamamı Sevr haritasıyla elden tamamen gitmek üzereydi...
Herkesin "bittik, tükendik... En iyisi manda olalım" dediği sırada "olur mu öyle şey" dedirten bir ses yükseldi... Çoğunluğu eski İttihatçılar/Türkçüler, bir kısmı millî düşünen İslamcılar birlik sesi verdi...
"Yaşasın vatan!"
Kuvayı Milliye doğdu...
Bir baktık ki... Saltanatçılar rahatsız oldular... Eski Medresecilerle el ele muhalifler....
Kurtuluş Savaşı boyunca "ihanet savaşı" sürdü. Kuvvacılara göre Saltanatçılar, Saltanatçılara göre de Kuvvacılar haindi.
Kuvayı Milliye Yunan ordusunu denize döktü. Kazandı. Ülke kurtulunca, Saltanatçılar, mecliste azıcık dillenir gibi oldu... Sustular... Ta ki, 1946'dan sonrasına kadar... Alttan alta dini cemaatler içinde yeniden filiz vermeye, medrese propagandası yapmaya, eski Osmanlı'nın yönetim tarzının ne kadar mükemmel olduğunu, Mustafa Kemal'in dini yok ettiğini cumhuriyet öğrencilerinin beynine yazmaya başladılar...
Gün geldi... Komünizm tehlikesi baş gösterdi.
İki kutuplu dünya, Soğuk Savaş (ideolojik-fikri savaş) içine girince, Türkiye demokrasi tarafını seçmek amacıyla Amerika'ya yaslandı ve "yeşil kuşak" projesiyle yer altına inen Medresecilere gün doğdu. 1921'de kaldıkları yerden Atatürk'e muhalif kitaplar, yayınlar yazılmaya yeniden başlandı... İskilipli Atıflar anlatılmaya başlandı... Camilerin ahır yapıldığı yazılıp çizilmeye başlandı. Şapka devrimine muhalefet üzerinden Atatürk'e muhalefet, hız kazandı.
Bundan tam 9 yıl önce "Millî Ordu'ya Kumpas" olarak adlandırılan Ergenekon, Balyoz gibi darbe gerekçeli operasyonlar, aslında rejime, Atatürk'e karşı muhalefetin öç alma harekâtıydı. Medreseciler ve Osmanlıcılar, el ele 'Millî Ordu'ya kumpas kurdular. Sonra devleti ve iktidarı ele geçirdiklerine iyice emin olduklarında bu defa birbirine kumpas kurarak 17-25 Aralık operasyonuna giriştiler...
Sonuç?
Sonuç ortada... Biri paralelci ve hain ilan edilerek aranıyor... Ötekiler, yeni anayasa hazırlatarak kendine özgü, adına "başkanlık" dediği yeni ve modern bir padişahlık kurmaya çalışıyor...
Peki ordu?
Önceki gün Yargıtay kararıyla aklanan ordu ise mutlu... Ancak eski düzenini kayıp etti...
Sonuç olarak, Medreseciler ve Padişahçılar gene yenildiler... Tarih önünde düzeltmeleri mümkün olmayan ağır hatalar ve ihmaller yaptılar. Bunlardan biri Oslo görüşmeleriydi ki sonucu ortada. Diğeri ise, orduya kumpastı ki yine sonucu ortada...
Asıl kazanan millî düşünce oldu. Yapılanların bütün gerçekliği artık tarihin kayıtlarına geçti.
Bugün 23 Nisan, az da olsa hatırlanıyor ve kutlanıyor...