'Çözüm'de çözülme!
Bir arkadaşımdan mektup geldi. DTCF'de, 12 Eylül öncesi ön saflardaydı. Biz eskiler, neler yaşadık neler... Memleket üzerine bu kadar titizlenmemiz, önceki dönemleri bilmemizdendir. Emperyalizmin iç uzantılarıyla nasıl mücadele edildiğini anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır. Mektubu okuyalım:
"Aziz Dostum, / Güne güzel başlamak mümkün değil bugünlerde. Her güne hiç olmazsa daha kötüsü olmasın diyerek başlıyoruz. İşte böyle bir gün ve saat 11.40...
Basın toplantısı... Toplantıyı yapan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın. Sorular alınıyor, Sözcü de cevaplıyor. Bir soru geliyor Güneydoğu'daki terör olaylarıyla ilgili... Sözcü Kalın'ın dudaklarından bir cümle dökülüyor: 'Çözüm sürecinin bu ülkeye neler kazandırdığını unutmayalım.'
Şaşırıyorum... Adam, çözüm sürecinin kazandırdığı şeylerden söz ediyor. Üstelik çözüm sürecinin bu ülkeye neler kattığı konuyla alâkasızken…
Basın mensupları cevabın üzerinde durmadılar. Oysa hemen karşı soru gelmeliydi: 'Çözüm sürecinde neler kazandık?'
Çözüm sürecinde kazanımı olan taraf var ama bu kesinlikle biz değiliz, ülke birliğini isteyenler değil... Kazanan belli.
Çünkü çözüm sürecinde olanlar film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden… 19 Aralık 2009... Habur... Orada olanlar, 'Habur Rezaleti' adıyla hafızalara kazındı. 'Pişman değiliz.' diyen üniformalı teröristler Pişmanlık Yasası'ndan yararlandırılarak binlerce arabalık bir konvoyla içeri alındılar.
28 Aralık 2012'de Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorununu çözmek üzere İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapıldığını duyurdu. Daha önce Öcalan ve terör örgütü ile görüşenin şerefsiz olduğunu ilân etmişlerdi ama olsun, önemli değil. Nasılsa memleket için 'baldıran zehiri' bile içmeye hazır olanlar böyle bir değişikliği de normal görürdü.
21 Mart 2013'te Abdullah Öcalan'ın Nevruz Bildirisi Diyarbakır'da Türkçe ve Kürtçe okundu. Oradaki binlerce insan, yurt çapındaki bir sürü romantik "entel" sevinçle karşıladılar bu durumu... İşte ilk aklıma gelen somut kazanımlar(!):
Artık 'Sayın Öcalan'ımız var. Kırmızı, yeşil, sarı renkli bayrak(!) her yerde serbest... YDG-H serbestçe çalışmaya başladı. Şehirlerde örgüte özgü yönetim birimleri kuruldu. Başkanlıklar, mahkemeler, vergi daireleri, eğitim kurumları... Aklınıza daha ne gelirse... Burada paralel devletin daniskası kurulurken, dikkatler, cambaza bak misali başka bir 'Paralel'e çekildi. Ve askerlerimiz garnizonlara, polislerimiz karakollara mahkûm edildi. Sonrası malûm..." (Ercan Çalışkan).
Ercan, sözcüsünün cümlesini iyi yakalamış.
Demek ki, hâlâ "çözüm süreci" dedikleri teslimiyet dönemiyle övünen varmış.
Ya Hüseyin Çelik'in yazdıklarına ne diyeceğiz? Ak Parti'nin ağır topuydu. Neden milletvekili yapılmadığı anlaşılıyor. Toplantılarda feryat etmiş, "Çözüm süreci böyle olmamalı?" demiş ama dinleyen kim?
Şehit üstüne şehit! Bu böyle gitmez!
(Eski DTCF'li namlı "muharipler" Ercan Çalışkan, Halûk Gökçe, Mehmet Yaprak, Gürol Belice ve Yusuf Demirli bugün Üsküdar'da bir araya gelecekler, ne olacak memleketin hâli, ne olacak MHP'nin hâli diyecekler ve hayıflanacaklar. Zaman darlığından aralarına katılamıyorum. Hepsine selâm.)