Çatıyı çatamazsınız
Tamam mı? Buldunuz mu “çatı adayını?” Henüz bulamadınız. Niye bulamadınız? Çünkü Türkiye’de yaşayan siyaset, “çatı adayı” bulacak geçmişe ve kültüre sahip değil de ondan.
Bulamayacaksınız.
Bulsanız da ileride kriz çıkacak?
Abdullah Gül’e teklif götürmek çaresizleşmektir. Yenilgiyi baştan kabullenmektir. “Bizim kimsemiz yok, biz çaresizleştik, eh Tayyip Erdoğan’ı da yenmek istiyoruz öyle ise sana gelelim dedik” demenin öteki adıdır. “Gitmedik. Böyle bir teklifimiz yok diyor” Bahçeli... Doğrudur. Söze itibar edeceğiz. İlla da “hayır, sen yalan söylüyorsun” diyecek değiliz. Böyle söylememiz koca koca insanlara güvensizlik olmaz mı? Ancak bir parantez açarak varsayımları dillendireceğiz. Bu gazeteciliğin doğasında var. Dolayısı ile Abdullah Gül, olmadı Cemil Çiçek, o da olmadı işi taa Bekir Bozdağ’a kadar götürürseniz, başkalarının tarlasında kendinize ayrık otu dikecek yer arıyorsunuz demektir. El sizi hanına koymuyor, siz eşeğinizi bağlayacak yer arıyorsunuz anlamına gelir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek olumsuz, bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisi midir? O olmasın da her kim olursa olsun mu diyorsunuz? Eğer kim böyle söylüyorsa o da çaresizleşme demektir.
Niye?
Tüm gerçekliği tekile düşürmüş, bir kişinin karşısında ikinciyi bulamamanın çaresizliğini yaşıyor sayılır da ondan.
Bir kişinin karşısında ikinciyi bulamamak, çatıyı çatamamak, ortak paydada buluşamamak durumundaysa bir ülke siyaseti, önce kendini bir sorgulasın. “Niye” desin. “Niye ikinci birini bulamıyoruz? İnsan kaynaklarımızda sorun mu var? Değerler karmaşası mı yaşıyoruz? İnsan kalitemiz mi düştü? Nedir sebep” desin.. Bir özeleştiri yapsın.
Rahmetli Ahmet Kabaklı’nın hiç unutamadığım güzel bir tespiti vardı: “10 kitapta anlaşamıyoruz. Kur’an diyorsun birileri karşı çıkıyor. Nutuk diyorsun, daha başkaları karşı çıkıyor” demişti.
10 kitapta anlaşıp ortak payda oluşturamayan bir toplumun siyasal kültürü de parçalı, uzlaşmaz demektir. Böyle bir gerçeğin sonucu olarak zihinlerinizi besleyen ortak kaynaklardan mahrum kalırsınız. Aynı şeye iman etmez, aynı şeyleri doğru saymazsınız. İşte bak; “Türk’üm diyemiyorsunuz, Türk tarihini bir bütün olarak algılamıyorsunuz. Türkiyeli olmaya, kimlikler yaratmaya çalışıyorsunuz. Bu durumda sizin asgari müşterekleriniz kayıp olmuş sayılır. Asgari müştereklerinizi yitirmişseniz, ortak bilinç yaratamazsınız. Türkiye’nin demokrasi dâhil, hukuk devletinin niteliklerinden tutunuz da Atatürk’ün kendisine kadar, hatta cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı’na kadar anlaşamadığı ve/veya anlaştırılmadığı bir iç çatışma ve gerilim siyaseti yürüttüğü açıktır.
Çatı adayınız işte bu sebeple yoktur. Olmayacaktır da...
CHP ve MHP, çok yakın tarihin çatışan siyasi taraflarını temsil ediyor. Şimdi AKP hükümetine karşı birçok ortak paydada hemfikir gibi görülseler de bunu pekiştirecek ve bir düzlemde yürütecek siyasi geçmiş, ortak siyasal davranışlar yarattıkları söylenemez. Kimi seçimlerde birbirlerini destekleyen davranışlarda bulunsalar da zihinsel köklerde ” uzlaşma “ yerleşik, kökleşik bir düşünce tabanına oturmuş değil. Bunun için kalıcı ortaklıklara dayalı etkinliklere ihtiyacı var.
Eğer değerlerde, normlarda kabuller örtüşür, tabana yayılarak yerleşirse, aday da ortaya çıkar. Bu da yıllar isteyen bir süreçtir. İşin sosyolojisi böyle... Pratiğini anlayalım diyorsanız; bakalım, görelim...