Çanakkale geçildi
Federasyon ve özerklik çalışmalarında yumruklaşmaya varacak derecede sıkıntı var galiba. Yeniçağ’ın haberinden anladığımıza göre “açılımın düzenleyicisi” Beşir Atalay ile Müsteşar arasında kavga ağır hakaretlere varmış.
Yeni anayasa ve başkanlık tartışmalarının yapıldığı aşamanın bir bölümünde meselenin nazik ve kırılgan tarafından kavga çıkması, hesapların paralellik göstermediğinin işareti sayılmaz mı?
Türkiye’yi ABD modeliyle kurtaracaklarını sananlar ile Osmanlı Devletini İngiliz aklıyla sağ salim, bölmeden, parçalamadan kuracaklarını sananlar arasında bir benzerlik var. Çok değil; daha Birinci Dünya Savaşı’nın en ateşli dönemlerinde sömürgeleriyle Çanakkale’yi geçemeyen İngilizler, 1918 yılının 30 Ağustos günü bırakın Çanakkale’yi tüm Osmanlı ülkesini bir imza karşılığında teslim almıştı. Öyle ki Yanlarında Fransızlar, Yunanlılar, Ermeniler olduğu halde Anadolu’nun içlerine kadar ilerlemişler, bu milletin ırzına, canına ve malına tecavüz eden bütün eşkıyaları, serbest bırakma şartı getirmişlerdi.
Çanakkale’yi geçilmez yapan asker dâhil herkes kendi yurdunda başkalarının emriyle hareket eder olmuştu.
O dönemin politikacılarına, gazete yazarlarına aldanılsaydı bu milletin ne milli mücadeleye cesareti olurdu ne de istiklale inancı. Tümden teslim olmamızı isteyen hükümet ve çevresi ile basına rağmen isyan eden yürekler, bugünkü özgür Türkiye’yi kurdular.
Şimdi onların kurduğu ülkeyi, yine aynı mantıkla ABD nezaretinde AB, bağlamında birileri yeniden düzene sokacağını söylüyor.
Kürt açılımı, Neçirvan Barzani karşılamaları, PKK’nın bu yolla bitirileceği iddiaları vs.
Aklı başında herkes biliyor ki ABD istemedikçe ve kesin karar vermedikçe PKK terörü Türk Milletinin arzuladığı biçimde bitmez. PKK, ABD ve AB ülkeleri için Türkiye üzerinde hâkimiyet kurma aracına dönüştüğünden ancak onların kesin kararıyla bitirilir. Onlar da Türkiye’nin, Atatürk’ün kurduğu biçimiyle kalmasını istemediklerinden Türkiye’deki bildik politik yandaşlarıyla, işte başkanlık sistemidir, aftır, yok eyalet kurulsa mıdır gibi nabız ölçen, aslında esas niyeti yansıtan politik kurmacalarla zaman geçiriyor.
Kurtuluş Savaşı sonrasındaki bir Türkiye görmek istemeyen bu güçler, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesindeki rolün bir benzerini daha yumuşak bir yolla gerçekleştirme peşindeler.
Ozellikle şu benzerliğe dikkat buyurunuz; Osmanlı Devleti’nin yıkılışı döneminde milleti sadıka denilen Ermeniler, Taşnak ve benzeri terör örgütleriyle Anadolu’yu kasıp kavurmuş, binlerce katliam yapmıştı. Bunların pek çoğu o günkü jandarma kuvvetlerince yakalanıp hapse atılmıştı.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
30 Ekim 1918 Mondros mütarekesinden hemen sonra, o çok güvendiğimiz ve adaletine sığındığımız İngiltere’nin ilk işi, Ermeni terör örgütlerine af istemek oldu.
Halkı, kadın ve çocuk demeden öldüren, hatta bizzat padişaha suikast düzenleyenlerin tamamı hapisten çıkarıldı.
Şehit olanlar şehitliği ile kaldı. Yakınları acısıyla kendi vicdanına hapsoldu.
Şimdi AKP’linin biri PKK’ya af istiyor.
Hiç şaşırmadım.
Bunların politik mantığı dün ne ise bugün de aynı.
Federasyon diyenlerin ve Atatürk’ü sevmeyenlerin tamamı başkalarının politikasını benimseyenlerdir.