Camiye zorlanmıyor ama
Başbakan Recep T. Erdoğan, bu hafta bir “paket” açacak... “Herkes memnun olacak.” diyor. Herkesin memnun olduğu paket, hiç kimsenin memnun olmadığı paket demektir.
Ak Parti’yi yönetenlerin zihin yapısı malûm olduğu için, paketten hiçbir şey beklemiyoruz.
Cami/cemevi birliği meselesi bütün hızıyla tartışılıyor. Bu mesele de muhakkak paketin içindedir.
“İslâmî” diyebileceğimiz bir kesim, farklı görüşteler. Yeni Heyet-i Nasihaya katılarak AKP/PKK oyununun bir parçası olan Prof. Hayrettin Karaman, “fakih” kimliğiyle hükmünü vermiştir:
“Her ikisi de Müslüman olan Sünniler ile Alevîler, bütün Müslümanların ortak mabedi olan camide namazlarını kılar, cenazelerini kaldırır; samah, ayin, zikir, dînî musiki, özel sohbetler gibi yine bir kısmı ibadet sayılabilecek faaliyetlerini özel mekanlarında (tekke, dergâh, cemevi...) yaparlarsa mı birlik ve beraberlik olur; yoksa farklı dinlerin mensupları gibi ibadetlerini, farklı mabetlerde yaparlarsa mı birlik ve beraberlik olur. (...) Namazı dileyen camide kılar, dileyen evinde, iş yerinde, tarlasında, bağında, tekkesinde, dergahında, cemevinde... kılar. Ama bir dinin iki mabedi olmaz.” (“Bir dinin iki mabedi olmaz”, Yeni Şafak, 13 Eylül 2013).
Prof. H. Karaman, tenkitler gelince ikinci bir yazı yazmıştır:
“Sünni Müslümanlığı ’İslam’ın Arap yorumu’, kendilerine göre düzenledikleri ve adına ’Alevîlik’dedikleri bir inancı da ’İslam’ın Türk-Anadolu yorumu’olarak nitelemenin dînî, ilmi ve tarihi gerçekliği yoktur. Arap dedikleri müminlerin başında; Hz. Peygamber (s.a.), dört râşid halife ve Peygamberimiz’in övdüğü sahabe vardır. Hz. Ali, oğulları ve torunları (oniki imam) da o Araplar arasındadır. Onların İslam yorumları, kıyamete kadar gelip geçecek bütün Müslümanların İslam’ıdır. Bu İslam’da bildiğimiz ibadetler, haramlar ve helaller vardır. Buna aykırı bir İslam yorumu İslam değil, başka bir inançtır.” (“Kimseyi camiye zorlamıyoruz”, Yeni Şafak, 19 Eylül 2013).
Hayrettin Karaman hükûmet nezdinde de muteber bir isim... “Paket” açılırken, söyledikleri dikkate alınacağı için alıntıyı geniş verdim.
Bir alıntı da, hususiyetle “Neo İslamcı” kesimin idolü bir zattan... O ise hocası H. Karaman’dan ayrı düşünüyor. Bir sürü entelektüel lâf ettikten sonra sözü şöyle bağlıyor:
“Buna göre bir Alevi ’Ben ibadetimi cemevinde yaparım, ibadetimin içeriğini ve formunu ben tespit ederim.’diyorsa, hariçten kimse bunun aksini savunup başka bir ibadet şeklini ona empoze edemez. (...) Birey neyi tercih etmişse onun için doğru odur. (...) Müslümanlar bu ibadeti bir özgürlüğün kullanımı olarak görür ve onu kendi haline bırakır. (...) Onların toplandıkları yer ismi ne olursa olsun -tekke, zaviye, dergâh, cemevi vs.- onlar ’ibadethane’diyorsa bizce de ibadethanedir. Alevilerin cemevlerine ’ibadethane’statüsü vermemek, dini alanın tamamını Diyanet’e hasreden Kemalist devlete ait bir yaklaşımdır.” (Ali Bulaç / “Din ve devlet arasında cemevi”, Zaman, 21 Eylül 2013).
Meselenin öbür yüzü: Fetvalar! Yarın “Fetvalar ne olacak?” sorusunu soracağım!