Büyükelçilerin çıkışı
Reis, İstanbul Kanalı için buyurdular: İsteseniz de yapacağız, istemeseniz de... Tek söz sahibi Zat-ı Muhterem. Kendilerine güvenleri tam.
Reis'in kendilerine güvenmeleri yetmiyor yalnız; halkın da kanalın gereğine inanması gerekiyor. İnsanlarımız ikna oldular mı?
İstanbul'a kanal açılmasından 11 yıl önce bahsedilmişti. En çok oy aldıkları zaman kazmayı vurmadılar, ama en az oy aldıkları, tartışmalı oylamayla rejim değiştirdikleri ve "tek adam" koltuğuna oturdukları zaman ortaya çıktılar. Üstelik bu zaman öyle bir zaman ki, açık açık savaşın içindeyiz. İktisat çökmüş. Halk açlığa sürükleniyor. Ve deprem... Allah esirgesin, daha ne götüreceği bilinmiyor.
Böyle gereksiz, lüks şeylere belki milletin midesini düşünmediği varlıklı zamanda başlanır.
Geçmiş antlaşmaları da göz önünde tutmak gerekir.
İstanbul Kanalı açılırsa, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi tartışılır mı?
İstanbul Kanalı inadına karşı 126 emekli diplomat "Dışişleri Bakanlığı Emekli Misyon Şefleri" adıyla bildiri yayınladı, İstanbul Kanalı projesinin Montrö Sözleşmesi'ni tartışmaya açacağını belirttiler.
Saray, herhâlde, büyükelçilerden böyle bir açıklama beklemiyordu. Doğrusu, diplomatlarımızın cesareti bana umut verdi. Uyuşuk kalmıyorlar. Emekliyiz, alırız maaşımızı keyfimize bakarız, demiyorlar. Türkiye'nin meselelerine sahip çıkıyorlar. Kanala karşı tavır koydukları için umutlanmıyorum; mesuliyet alıyorlar, fikir yürütüyorlar. Eğer, Saray'ın lehine netice çıksaydı, yine büyükelçilerimizin ne dediğine bakılmalıdır, derdim.
Diplomatlarımız, bildikleri sahada konuştular, Montro Antlaşması'na dikkat çektiler.
Bildiride "Atatürk Türkiye'sinin..." gibi sloganik kalıp cümleler kullanılması bence gereksizdi. Siz başkasınız, biz başkayız, demeye gelir ki, hepimiz, hangi fikirde olursak olalım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Ak Parti iktidarları, "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresini müesseselerin adından silmeye kalkışsalar, art niyetlerini hissettirseler bile, sloganik vurgulara ihtiyaç duyulmamalıdır. İnsan kendisinden eminse, böyle vurgular, bir bakıma zaaftır; tutunacak dal arandığını da gösterir.
(Ara not gireceğim... Bildiriye imza atan büyükelçilerin (birkaçı başkonsolos) isimleri dikkatimi çekti. Çok az kullanılan veya hiç kullanılmayan isimler: Yalım, Tuluy, Duray, Pulat, Betin, Senbir, Veka Tomur, Özdem... Böyle isimleri olanların çoklukla okumuş ailelerden geldiğini düşünüyorum. Araştırıcılar için bir inceleme konusu olabilir mi, bilmiyorum.)
Diplomatlar dört nokta üzerinde duruyorlar:
Montrö, Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliğini tescil eden belgedir...
Montrö, Rusya'nın da güvenlik belgesidir...
Montrö'yü tartışmaya açmak ABD'nin amacına hizmet eder...
Montrö'nün tartışılmaya açılması beka meselesine yol açar...
Depremle sarsılırken ve savaşın içindeyken kanal açamayız zaten… İnsanlarımızı kaygılandırmayalım ve önceliklerimize odaklanalım.
Dün, Beşşâr'ın adamları askerimize saldırdı, beş asker bir sivil şehit verdik. Yaralılarımız var. Maalesef, Rusya yüzümüze gülüp arkamızdan vuruyor. Taktiği açık... Yıkarak, öldürerek hedefe ulaşmak istiyor. Örneğini vermiştik: Çeçenistan. Suriye'de de halkı yok ederek netice alırsa kazanmış mı olacak!
Bu şartlarda, kanalda ısrar ederlerse "anormal bir durum" var demektir.