Bu hükümet güven vermiyor
“MHP APO’yu asmadı” diyor adamlar. Vallahi doğru söylüyorlar.
Asmadılar.
Peki, siz tam 7 yıldır ne yapıyorsunuz?
Bırakın asmayı, idamı kaldırdılar, APO’ya canı sıkılmasın diye yeni hapishane bölümleri yaptırıp mahkûm gönderme derdine düştüler.
O da yetmedi.
Hapisteki zat“ben gardiyan görevi yapan özel harekâtçı polisleri istemem” dedi. Bunun üzerine hemen değişim yaptılar.
Başka?
“Kürt realitesini tanıyoruz” dedikleri yıl Tunceli’ye zor gittiler. Diyarbakır’da taşla karşılandılar.
Sürekli taviz peşindeler. Şimdi pazarlık güçleri kalmadı.
Kaç gün geçti aradan neyi nasıl açacaklarını, nereyi açacaklarını topluma açıklamadılar.
Belirsizlikle başlayan süreç, muhalefeti endişelendirdi. Muhalefet endişelenince, restleşme başladı. Şimdi açılımı istemiyorlar diye tutturdular. Peki, niye istemiyorlar? Ne istediniz de kabul etmediler? Onu söylemiyorlar.
Ne istediklerini hiç anlamadık.
Bu arada bölücü cenah bu içeriği doldurma gayreti içine girdi.
İmralı’dan gelecek “yol haritasına” dikti herkes gözlerini. Öyle ki “asmadınız” diye suçladıkları MHP’ye nispet, iktidardakiler, “açılımı” İmralı’dan esen demokrasi rüzgârlarıyla çoktan başlattılar bile. Hem de terörist başına “ekselans” muamelesi yaparak.
İmralı birkaç kere homurdandı.
Dedi ki “Federasyon istemem”.
Peki ne istersin?
Kürtlerin ayrı ulus olmasını.
Başka, Kürtçe eğitim.
Başka, Kürt güvenlik gücü. (Polis, vs.)
Özerklik!
Kısacası, farklılaşma ve gelecekte bölünerek, Türkiye’yi Batının istediği küçüklüğe ulaştırmak istedi.
Bu durumda siz muhalefet olsaydınız ve vatansever içeriğe sahip bir ideolojiniz olsaydı gelişmeleri neye yorardınız?
Ayrışmaya değil bütünleşmeye mi?
Adamlar 1920’lerde verilen sözlerden bahsediyor. Türkiye’nin işgal yıllarına gönderme yapıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti kurulmazdan evvel Kürt Teali Cemiyetinin taleplerinden söz ediyor. Seninkiler, yazar çizer takımı dâhil, “olur böyle şeyler demokrasinin gereğidir ne var bunda” diyor.
1920’lerde, Öcalan’ın istediklerini isteyenler Koçgiri iç isyanını başlattığı sırada, işgalci Yunan Ordusu Ankara’ya doğru ilerlemekteydi. Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Türk Ordusu, 47’nci Giresun Gönüllü Alayının da yardımıyla isyanı bastırmasaydı belki bugünkü Türkiye devleti de olmayacak, olsa da İngiltere veya Amerika’nın atadığı valilerce yönetilen küçük bir Osmanlı Cumhuriyeti olacaktı.
Bölücüler 1920’lerden açıkça dem vururken, İmralı’ya iyileştirme açılımlarıyla hükümet demokratikleşirken,vatanseverler ve milliyetçiler bu hükümete hangi iyi davranışından dolayı güvenecek?
“Açılım” dedikleri şeyin adını bile koyamayan, önce “Kürt açılımı” sonra “demokratikleşme” diyerek kararsızlığını en başından gösteren hükümetin Kıbrıs’ta Denktaş’a
yaptıklarını, Ermenistan’a kapalı kapılar
ardında verdikleri sözleri hesaba katarsak
niçin güvenelim?
Kimse kusura bakmasın. Hükümet güven vermiyor. Hatırlayın lütfen, daha dün görüştüğü Rasmussen’i bile önce ret etti, sonra onayladı. Bir zamanlar AB adına Karen Fogg’lara ülkesini denetleten bir iktidarın MHP’ye söverek barışı sağlaması mümkün değildir.
Türkiye’nin terör sorununu çözmesi elbette şarttır. Ancak bunun yolu güvenilir bir hükümetten geçer.